Hastanın istek kağıdı geldi whatsapptan. Provizyonu aldım. Maliyeti düştüm, kalana baktım; 75 TL kazandım o provizyondan.
Bir gün sevdiğim kadına o üzülmesin diye söylediğim yalanlarım geldi aklıma...
Gaziosmanpaşa'da bir hastadan çıktım. Ayın başı gelmiş ama ödeme yok. Bir önceki gün sormuşum Halil İbrahim'e "Ne zaman ödeme çıkarsınız?" demiş ki bana "Yarın!"
Cebimde para kalmamış. Kartımda ise Metrobüse kadar gidecek ve 1 metrobüsü kullanabileceğim kadar para...
Sevdiğim kadın tweet atmış önceki gün. Banka kartının bakiye kısmını paylaşmış. Komik bir ifade kullanıp paylaşmış takipçileriyle. Hesabında 20 kuruş kalmış. Evden çıkarken dua etmişim fazla hasta çıkmadan yatırsınlar parayı.
Bazen istediğin gibi gitmez ya hiçbir şey; fazla hasta çıkmıştı ve param da yatmamıştı...
Metrobüs köprüye yaklaşırken aradım sevdiğim kadını. Dedim ki "Sevgilim Beylükdüzünde bir hasta çıktı. Acilmiş her zamanki gibi..." Çünkü Kadıköyden eve yürüyecektim. Bilip de bir şey yapamayacak... çok üzülecek. Bir şey yapmak için de çırpınacak, belki elinden bir şey gelmeyince daha da üzülecek... Beyaz yalanlar... Bir renk vermek zorunda mıyız sanki yalanlara?
Çünkü oluyordu böyle şeyler ve o hemen koşuyordu imdadıma. Biz sadece iyi dost değil, sadece iki deli aşık değil, belki en değerlisi buydu; iki iyi yoldaştık onunla...
Bu yüzden onun da şartları müsait olmadığından koşamayacak, telaşlanacak, üzülecekti... en fazla 16 kilometre yoldu... o üzülmesin diye ben canımı verene kadar yürürdüm.
O gün, o yok zamandan utandım... Hatta İstanbul'u karış karış ev ev gezip bir yere varamamaktan çok utandım...
Söğütlüçeşmede indim metrobüsten. Başladım yürümeye... Bir omuzumda bir çanta, sırtımda bir başkası... Ziverbey'e gelmeden daha; yağmur başlamasın mı?
Yürüdüm sevgili okur. Vazgeçmedim. Hiç ağlamadım. Çünkü bir keresinde böyle bir yoklukla bir kere daha yürümüştüm. O zaman yağmura sığınıp bir güzel ağlamıştım. O günü de hiç unutmam...
Islanmadık yerim kalmadı. Çantada malzemelerim, ayaklarım, çoraplarım, donum...
Hatta aradı beni, dedi ki "Çok yağmur var dikkat et." Kesin dedim pencereden fotoğrafını çekip annesine atmıştır. Belki Şehnaz'a...
14-15 bilemedin 16 km yol. Yarım saati yağmur altında. Hatta yeniden güneş açınca teşekkür ettim Allahıma...
Numuneleri kargoya verdikten sonra yine başladı yağmur. Yine bardaktan boşanırcasına... Dizlerim bitti, bileklerim, ayaklarım... Sırtımda çantalar 5 kilodan 75 kiloya çıktı. Sırtım bitti, omuzlarım, kollarım.
Kapıyı açtı beni gördü. Bastı hunharca kahkahasını... Ben onun kahkahasına kayıtsız kalabilir miyim hiç? Hiç kalmadım ki... manyak gibi beraber güldük. Üstümü çıkarırken, kıyafetlerimi değiştirirken onun gülüşüyle geçti bütün sıkıntılar. Bir yandan "Ah kurban olurum her yerin ıslanmış..." bir yandan elinde havlu sırtımı kuruluyor canına kurban olduğum.
Biz onunla her şeye, herkese, kendi halimize bile hep beraber güldük. Biz onunla hep beraber güldük, beraber ağladık. Nasıl heba ettik o anların değerini... nasıl hiç ettik ama!
Ağladık elbette... bakmayın gaddarlığımızı ortaya serip yolları ayırdığımıza. Televizyonda çaresiz insanları görsek pıtır pıtır dökülürdü gözyaşlarımız. Sarılırdım hemen ona... O da bana... Yüzünü omzuma, kollarıma, boynuma, her nereme gömmüşse orada sıcak bir ıslaklık...
Tabii ki kahkaha attığımız anlar, milyon kat fazlaydı üzülüp ağladıklarımızdan...
Kendimi, üzerinde oturup sabaha kadar benden vazgeçtiği o kırmızı koltuğa attım hemen. Sokuldu yanıma. Ayaklarımın altında bir kaç küçük yara... o görmeden kanı durdurayım diye hemen koştum tuvalete... Ayak başparmaklarımın altı su toplayıp patlamış, sızım sızım sızlama... Varsın olsun. Kavuştum ya ben yuvama...
Telefona gelen mesaj "Hesabınıza EFT vıdı vıdı bıdı bıdı."
Teşekkür ettim Allahıma... kadınımla şu vaziyete bile gülebildiğimiz için.
75 Lira biriktiriyordum ben. Her hasta ziyareti 75 Lira. Bugünkü provizyondan kazandığım tutarla aynı meblağ...
Aklıma söylediğim o yalan kadınıma. Sonu kahkahaydı diye utanmadım hiç. Utanmayacağım da asla!
Bir de aklıma geldi yine; Ayakkabısı vurunca ayağını, yarasını gösterirdi bana. O bana bütün yaralarını gösterir zannediyordum. Benden de yaralar kalmış bir yerlerde. Saydım hatta iki kere! 17 Aralıkta patlattı yüzüme. Canı sağ olsun...
Ama kıyamazdım o yaralı ayağına. Kaç kere onun ayağındaki yarayı öptüm acaba hatırlamıyorum. Ama son kez ne zaman öptüğümü hatırlıyorum...
Birbirimize kıyamazdık biz. Asla kıyamazdık. Ayrılınca bende kalan telefonu ve laptopu istedi kargoyla... Onu da bir arkadaş aracılığıyla iletti bana... Öyle ya insan verdiği şeyleri hep geri alır. Hele ki kimi nereden vuracağını biliyorsa... Zayıf yeri bildiği için oradan vuracak kadar kötü değildi benim kadınım. Öyle korkunç bir durumda kaldım ki... beni üzen de aslında böyle olacağını biliyor olmasıydı. Annem ve Tutu olmasa...
Benim aşkım, benim sevdam, benim yangınım 17 aralık öncesinde canımı dahi vereceğim o kadınadır sevgili okur... 18 Aralık ve sonrasında karşıma çıkan kadından nefret ediyorum. Ne kendimi ne de onu affetmeyeceğim ömrüm boyunca.
Hayatın getirdiği sıkıntılar tepeme üşüştüğünde ne zaman sarılmaya ihtiyaç duysam yanımdaki o kadını benden aldığı için... Gözlerim yaşardığında yüzümü güldüren sevdamı benden aldığı için, "geçecek" dediğinde geçeceğine inandıran kadını benden aldığı için asla affetmeyeceğim. Sımsıkı, uzun uzun, ben hep buradayım dercesine sarılan o kadını buramdan koparttığı için... O kadını hiç affetmeyeceğim.
"Ben hep yanındayım..."
75 Lira için karış karış yürüyordum bu şehri. Akşamında ona kavuşuyordum, değerdi... Her şeye değerdi o kapının bana açılacağını bilmek. O eve döndüğümde yuvamın bütün telaşlarımı, huzursuzluğumu benden alacağını biliyordum. Ona sarılacağımı ve her şeyin düzeleceğini... Yağmur, çamur, kar demeden, sırtımdaki ağırlığa, bacaklarımın ağrısına aldırmadan... Hiçbir kötülük düşünmeden... Hepsiyle savaşacak gücü hissede hissede ve daha zor savaşlar için güçlenerek vardım ben bu hayatta. Tabii ki onun varlığıyla... Bacaklarım değil sızlasın, kopsa bile değerdi o kadına kavuşmaya...
Bak şimdi de şifalı parmakları geldi aklıma...
Amına koyim ben bu dünyanın.
Anlık dediğim benim ansızlığım aslında, sizin de gördüğünüz üzere... Telefon çalsın diye bekliyorum. Randevu alsın hastalar... hepsi o kadar!
Comments