top of page

Dertleşme

Bir gün daha geçti. Bir gün daha uzaklaştı benden. Bir gün daha geçecek ve aynı şey olacak. Bir gün daha silecek beni hayatından. Bir gün daha fazla alışmış olacak yokluğuma.


Bir gün daha böyle olacak diye çok korkuyor olmamın hiçbir faydası yok. Çünkü olacak... Ona aşık olmanın hiçbir faydası olmayacak. Bu yüzden hemen şimdi, tam şu anda zamanın durmasına çok ihtiyacım var. Bir de yüzümü o kadının boynuna gömüp uzun uzun, sıkı sıkı, kollarım kopana kadar sarılmaya...


Ben bu günün ilk saatlerinde, kuşlar uykuya çekilmiş, caddeler boşalmış, evlerin ışıkları tamamen sönmüşken; herkesi affetmeye karar verdim.


Çünkü hiçbir şeyi değiştiremeyeceğim bu saatten sonra. Gönüllü olarak ikinci peygamberim ilan ettiğim Charles Bukowski'nin "Pis Moruk" kitabındaki sözü geldi aklıma. "Seni ilk yanlışında silecekler." Unutma diyordu Pis Moruk; "Sildikten sonra onlar seni, hep onları hatırla. Kendini herkesten korumanın yolu onların kötülüklerini unutmamak. Biraz acı bir tecrübe ama sonunda insanlardan kendini korumayı öğreniyorsun."


Cenk dedi ki "Psikolojide Projeksiyon diye bir kavram var. Kendi hisleriyle başa çıkamayıp o hisleri bir kalıba sokarak karşındakine yansıtmak." Ben bunu düşünürken de üzerine şey dedi "Genel ya da kişisel olumsuz duygular insanlarda, özellikle uzun soluklu ilişkilerde çiftlerden birinde, sonradan çıkar ortaya. Bir şüpheye dayanarak eşlerini suçlayıcı davranışlar gösterirler." dedi. Aslında durumun farkında değillermiş. Ellerinde değilmiş bu... O şüphelerine engel olmak için de epey mücadele ederlermiş.


Bugün hiç tanımadığım biri bana "Hayat devam ediyor. Ayağa kalkıyor insan. Sevmek de böyle. Sevmem dediğin anda bir bakıyorsun yeniden sevmişsin." dedi.

"Çünkü kalbin fıtratı bu. Sevmek..."


Dedim ki içimden "İşte böyle böyle aşkın anasını siktiniz."

Fıtrat dediler, geçer dediler, yine seversin dediler... Ve bunları sırf kucaktan kucağa atlayıp nasıl bir sik manyağı, nasıl bir am manyağı olduklarını maskelemek için yaptılar. Aşkın, sevdanın, sadakatin, bağlılığın işte böyle anasını siktiler. Sadakat, aidiyet ve bağlılık normal değil bu çağda. Ama biri bitince ötekini, sonra diğerini, zırt pırt birilerini sevebilmek normal öyle mi?"


"Çünkü kalbin fıtratında var sevmek."

Herkesi kendileri gibi kerhane kalpli zannediyorlar. İstiyorlar ki herkesin yüreği kendilerininki gibi orospu olsun. Ona seni seviyorum, buna seni seviyorum, dur bu bitti hazır siki ayaktayken ötekine gideyim de ona da seni seviyorum diyeyim... aha bu da gitti ama olsun ben şunun amı kurumadan ona da seni seviyorum diyeyim... Kalbin fıtratı sevmek ya! Dönüp arkaya bakmak fıtratı değil... Seviyorum diyen o ağızlara aşık olup gidiyorum dediklerinde gidecek yol bulamayıp kalmak yok kalbin fıtratında? Belki gitmekten vazgeçmiştir diye her köşe başına bir göz atmak yok... Başka amlar, başka yaraklar varken...


"Seni seviyorum" bu dünyadaki en ucuz cümle olmuş ağızlarda. Sakız çiğner gibi seni seviyorum diyor herkes herkese... Ağızlarının tadını bir kez bozmaya görsün o sakız... şekeri kaçınca tükürüyorlar yerlere...


İşte bugün böyle saçma ve çirkin bir şey oldu. Tartışmak istemedim. Ben güzel sevdim dedim. Çok da güzel sevildim dedim. Benim için gönül defteri kapandı dedim. Bundan sonra ne insana güvenirim ne de sevdaya dedim. Belki o kadın da benim gibi haraptır. Gülersem ona ihanet olacak gibi geliyor dedim. Meseleyi kapattım.

Yolda Cenk'e çok zayıfım dedim bugün. "Çok güçsüzmüşüm ben. Hiçbir duygum sağlıklı seviyede değil hep uçlarda. Üzülmek beni mahvetti."" dedim. "Öyle düşünme!" dedi bana. "Aslında sen güçlüsün. Aşıksın ve sevdiğinden ayrıldın değil mi? Tam olarak yaşaman gerekenler bunlar zaten." dedi.


Cenk benim psikolog arkadaşım. Çift terapilerinde, ayrılık travmalarında falan iyiyim diye hava atıyor herkese. İnternet sayfasına girince uzmanlık alanlarını okumakla bitiremiyorsun. Bir boktan çaktığı yok aslında. Ama anlattı durdu işte. Beynimi yedi bitirdi yol boyu.


"O kadın nasıl bu kadar güçlü? O aşık değil miydi?" diye sordum. Dedi ki; "Böyle durumlarda bazı insanlar güçlü görünmek için çabalarlar. Güçlü olduklarını hissettirmek için dile getirir, öyle davranır bununla gururlarını okşarlar."


Güçlü görünmek çabası onların ne kadar travmatize olduklarını haykırma şekilleriymiş. Buna istemsizce gerek duyarlarmış. O rolün arkasına sığınırlarmış. Öfkeyi ve nefreti sakladıklarını söyler ve bununla gururlanırlarmış. Bir yandan da öç alma duygularını tatmin etme şekilleriymiş bu. Oysa yasını inkar etmek büyük hataymış ve sağlıklı karar verme yetisini zedelermiş. Kadınlar bu süreçte çok sık ve ardı ardına hata yaparlarmış. Fakat yas tutmayan insanda da problem varmış. Ya da haklıymışım; benim bilmediğim başka şeyler varmış...


Durmadım üzerinde. Düşünecek beynim yok. Beynime, kalbime ve dolayısıyla kendime olan güvenimi kaybettim. Gelecek benim için çok karanlık. Ben bir zavallıyım. Yüreğimdeki sevdayı yeşerten kadının sevgisini yitirmiş, rüyasını ve hayalini kabusa çevirmiş, yer yüzünde rastladığı en güzel yüreği kırmış bir adamım. Gitmesine engel olamadım. Basit bir öfkeye, kurban ettim her şeyi. Yarınlarım çok kısa, hayal kurmak ve onları yeşertmek için. En güzel hayallerin en orta yerinde yitirdiğim mucize kadın varken... Bu yüzden bana bundan sonra her şey müstahak...


Tekirdağ'a giderken konuştuk tüm bunları. Ben Otobüsle döndüm geri. Sol koltuğum boştu. Bundan sonra benim sol yanım hep boş zaten dedim içimden. İstanbul'dan giderken de geri dönerken de hiç mutlu değildim. Yolda mutsuz mutsuz uzun uzun, gözlerimi camdan ayırmadan düşündüm. Kendimden, görebildiğim en uzak noktaya kadar uzaklaşmak istedim.


Eve gelince de Burcu'yu aradım. "Kaç çağrı geldi?" diye sordum. Hiç çalmamış telefon... Şaşırmadım...


Hiçbir bokun düzeleceği yok. Hiçbir bokun yoluna gireceği de yok. Geçmişte yaptığım hatalar için yapabileceğim hiçbir şey yok. Düzeltmek için fırsat verilmedi bana. Tıpkı Pis Moruğun dediği gibi oldu. Bu saatten sonra benden bir sikim olmaz. Düşündüm... uzun uzun düşündüm. Sordum kendi kendime "Çocuğun 10 yaşına geldiğinde sen kaç yaşında olacaksın?" diye...


Hesapladım... birini tanı, aşık ol, yuva belle, evlen, bir kaç sene de arada kaynasın... yaşayabilirsek yaş 98... Ah pardon hesaplama hatası olmuş. Aşık ol demişim... Ne saçma!


Bu yüzden benden alınanları unutacağım. Hayallerimin nasıl yıkıldığını da... Bütün güzel ihtimallerin ömrümden nasıl söküldüğü gün gibi aşikar. Benim hayatım da gitti o kadınla... .


Ben bu gecenin ilk saatleri, canımı acıtan, kalbimi kıran, benim için hayal kırıklığı olan, yarınımı, geleceğimi elimden alan, kadınımı, ışığımı, pusulamı, mucizemi benden kopartan kendisi dahil herkesi affettim...

Hem de herkesi...


Kimsenin haberi olmadı ve olmayacak. Ama affettim...


Charles Bokowski'mi yarattı Henry Chinask'iyi? Yoksa Pis Moruk gerçekten Charles Bukowski miydi bilmiyorum.

Chinaski'nin dediği gibi "Yeterince içersem, her şeyi halledebilirim."

28 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

İyi ki Doğdun

Mektup

1 Comment


Tuğba Turhan
Tuğba Turhan
Jan 19, 2022

Cenk bok yemis. Acilmis cenesi bos yapmis sen artik boyle gaza gelmesen diyorum.



Like

Abone Ol ve İlk Fısıltıları Sen Duy

Sosyal Medyada Kayıp Fısıltılar
  • Grey YouTube Icon
  • Grey Twitter Icon
  • Gri Tumblr Simge
  • Grey Facebook Icon
Fikir, Görüş ve Önerileriniz İçin:

© 2023 By GSL Productions. Proudly created by Wix.com

bottom of page