top of page

Eksik

Buradan ayrılmadan önce son şarkılardan... Ulan artık şarkılar da çok eksik...


Safranbolu'ya gidecektik. Tokatlı Kanyonunda gezdirecektim onu... Cam Terasa çıkacaktık sonra... Onun büyülenmiş bakışlarını bilirim. Masum bir bebek gibi etkilendiği şeyi kaşlarını kaldırıp gülümseyerek izlemesini... O'nun gülüşünde gizli çiçek tarlasını bilirim... Işığının topraktan güneşe doğru nasıl kafa tuttuğunu... (şarkının sözlerine dikkat lütfen!)


Camların üzerinde yürürken bir aşağı bakacaktı, bir etrafa, gördüğü uçsuz bucaksız manzaraya... Ben ona bakacaktım; gördüğüm bildiğim uçsuz bucaksız en güzel manzaraya... Mutlaka fotoğraf çekecekti yüzünde bir yandan dikkat, öte yandan tebessüm. Bir kaç kareye beni alacaktı belki... Fotoğraflarımı sildi mi bilmiyorum... Genelde komiklik yaptığım zaman çekerdi... Fotoğraflarımız hep en mutlu anlardan... Belli ki silmiş bana dair her şeyi. O güzel yüzünden gülüşünü çaldım ya ben onun, bana bu yaşamın geri kalanında gülüşüm hep eksik.. Yaşamımın geri kalanı hep eksik...


Cam Terasa gidecektik birlikte. Bütün kanyonu el ele yürüyecektik. Kapıdan geçecekti ve ilk adımında görecekti o kırılgan camların bile ne kadar sağlam olup, nasıl tonlarca ağırlık taşıdığını... Eğer gitmeseydi ya da dönecek olsaydı geri, yüreğimin ne kadar sağlam olduğunu da görecekti. Gitti ve dönmedi... yüreğim o kadının yüreğinden güç almadıkça bu dünyanın ağırlığını nasıl kaldıracak, bilmiyorum. Gücüm eksik, dermanım eksik, takatim eksik...


Uykularım saatlerce eksik. Alıp verdiğim iki nefesten biri eksik. Attığım iki adımdan biri eksik. Ben artık topal bir adamım. En çok da mutluluğumuz eksik... Belki onunki değildir bilmiyorum. Ama biliyorum ki; gidemediğimiz yerler hep bir iki kişi eksik. Birlikte gittiğimiz her yer en az bir kişi eksik... Benim için o bir kişi, dünyanın kalabalığına değer. Ben bir daha Balat'a gitmem. Her köşesi dikenli tel sanki... Gördün mü bak! O kadının yüzünü avucuma ilk bıraktığı Balat bile eksik...

Onun yanında çocuktum. Genceciktim. Ben Onunla olgundum. O kadın gittiğinde içimdeki çocuk öldü... İçimde hem bir can hem de bir mezar eksik...


Sesim eksik. Cümlelerim eksik, anlatmak istediklerim... Saatlerce konuşurdum onunla. Her şey tastamam olur, cevapsız bir tek soru kalmazdı aklımda. Mesela şimdi ben bu cevabı olmayan sorularla ne yapacağımı bilmiyorum. O soruları sormaktan vazgeçersem ne olacak hiç bilmiyorum... Eksik bütün cevaplarım. Ben artık pencereden bulutlara bakıp susmaların adamıyım. İçimi kemirip duran sorularla savaşmanın... Hiç ihtimal dahilinde değil ama ben vazgeçersem yanıt aramaktan, benden geriye ne kalacak hiç bilmiyorum. Benim bildiklerim bundan sonra hep eksik...


Başka hiçbir yere yazmıyordum ben. Yazmayacaktım. Sadece buraya karalamak istediğim şeyler vardı. O kadına hiç şiir yazdılar mı bilmem ama ben 14 tane şiir yazmıştım. Çoğu da yanımda olmadığı zamanlardan düşmüştü taslaklara... çünkü o yanımdayken benim yüreğime yazacak bir hüzün gelmiyordu. Sadece mutlu şeyler yazmak istiyordum. Olduğunca komik şeyler... Benim ona yazdığım 14 tane şiirim, bundan sonra ona yazacağım yüzlerce belki binlerce şiirim eksik kaldı. Hiçbirini okuyacağını zannetmiyorum çünkü...


Ben ondan başka bir yere, ondan başka kimseye yazmak istemedim. İnsanın olduğu yerde huzursuzluğumu bilemedi, göremedi. Hele sosyal medya insanlarından nasıl nefret ettiğimi... Canı sağ olsun. Ki benim artık sağım, solum, önüm, arkam en çok da sol yanım eksik...


Kendime bir hesap açtım. Biraz derdimi kusayım, biraz da o kadını uzaktan takip edeyim... Belli etiketleri takip ettim. İnsanlar iğrenç. İnsanlar çok zavallı. Herkes aynı... Aynı ifadeler, hep aynı cümleler... Hep aynı insanlar. Bir tek kendilerince güzel gördüklerini, güzel zannettiklerini sokuyorlar gözümüze. Bir tek onların bakış açısı doğru. Farklı şeyler yapsa da sanki doğrusunu yapıyor gibi savunuyorlar kendilerini. Durmadan ama durmadan hep aynı görüntüleri veriyorlar. Hep aynı ayna karşısında, hep ellerinde telefon, hep aynı kahveler, hep aynı pozlar, kendini gösterme telaşıyla aynı resimler, hep aynı kendini satıp, kendini pazarlayabilme telaşında zavallı insanlar... Hepsi aynı et pazarının hem alıcısı, hem de satıcısı. Üç günde midem bulandı. Benim en büyük gücüm o kadının varlığı olmuş bir şeylere tahammül etmek için. Artık herkese, her şeye olan tahammülüm de eksik.


Onsuz daha da tiksiniyorum artık insanlardan. Ben ondan başka kimseye bir şey yazmıyordum. O görsün, o beğensin. Belki bir kaç arkadaş eşlik etsin... Ben ona beslediğim aşktan başka kimsenin gözüne bir şey sokmak istemedim. Eskiden herkesin gerçeğine anlam katmak için hikayelerini kaleme alır yazılara dökerdim. Bana derlerdi ki "Sen kime aşıksın, kim o kadın?" Ben Ömer abinin Didem ablaya olan aşkını, Hüseyin abinin Nermin ablaya olan aşkını, Muhsin'in Nesrin'e olan aşkını yazdım. Namık dostumun Sabina'ya, Irmak salağının Hakan'a olan aşkını... Nasıl olduysa oldu işte; benim artık aşka olan inancım da eksik kaldı.


Üstelik benden kaçarcasına, saklanırcasına gitti... Görünmemek için bana, dostların bile benden saklandığı yerlerde, yüzünü bile göstermemek için gitti... Ona bunu, bana bunu yaşattığımız için ikimizi hiç affetmeyeceğim. O çok sevdiğimiz ikimizden kalan öfkemi tetikleyen, ikimize de hiç yakışmayan o düşmanca ucuzluklar yüzünden; benim bize olan sevgim artık çok eksik...


Bundan sonra ne yazacaksam, kime ne göstereceksem sadece o kadına duyduğum özlemi, hasreti göstereceğim. Pişmanlıklarımı, kendimle kavgalarımı, keşkeler mezarlığına dönen yüreğimi... Ayakkabımı, ellerimi, kahvemi, kitabımı ya da kendimi satabilmek uğruna aynada yansıyan yüzümü değil... Zaten artık benim en çok güzelliğim, güzel yanlarım eksik... Kim çıkıp sorarsa "Sen kime aşıksın, kim o kadın?" diye, onlara Pusulam diyeceğim. Bak diyeceğim benim yönüm eksik, yolum eksik.


Eskiden koştukça duvara tosladığım zamanlar oldu ama onları tek tek aştım. Yürümeyi öğrendim sonra. Telaş etmemeyi öğrendim. Öğretti hayat...


"Sesini duyabilir miyim ara sıra?" diye sormadım da aslında ben ona yalvardım. "İstemiyorum" dedi bana. İşte ben o gün, o duvarın, o vazgeçilmişliğin, o çaresizliğin, belki geç kalmışlığın, belki bir daha hiç yaşanmayacak huzur dolu bir dünyanın ördüğü duvarın dibinde kaldım. Bugün eksik, yarın eksik, benim artık dünüm bile eksik...


Annem ağladı yine bu sabah. Dedi ki "Ben çok özledim elimden sadece ağlamak geliyor?" ne diyeyim. Ağladık karşılıklı. Okusa burayı da bilse, annemin bize döktüğü her damla gözyaşının sebebi ve yükü bana ait. Benim anamın şu saatten sonra yaşayacağı sevinci bile eksik...

Her şey zor. İnsanlar zaten çok zor. Anlamak zor, alışmak zor, anlaşılmak çok zor. Kabullenmek zor, kabul ettirmek zor. Ben bu aşka tutulunca herkesi ve her şeyi unuttum. İnsanlar unutur, insanlar alışır. Belki sevdiğim alıştı bile bensizliğe. Bu aramıza dizilen zamanın, uzaklığın, örülen duvarların, her saniye etime batan hasretin lime lime ederek artmasının başka bir açıklaması yok. Ama bilmiyor ki hiç kimse; o kadını unutmak zor, o kadının yokluğuna alışmak zor... Yaşananlardan vazgeçmek...


Mecbur kaldığım o cennet kapısının ardında benim gücüm eksik. Savaşmasına savaşırım kör gözümle, topal ayağımla, kırılmış kalbim ve daralan göğüs kafesimle... ama benim ruhum eksik. Hani derler ya insan ruhu 21 gram diye... Şimdi bu kaldığım yere çok yabancıyım. Her yere uzak burası. Her şeye uzak. Benim bugün bile yerim o kadının yanı... O ne zaman bir yere gitse derdim ki "aklım, kalbim, ruhum seninle."


Şimdi bu yüzden benim bu saplanıp kaldığım bataklıkta aklım eksik, ruhum eksik, yüreğim eksik... Nereye aitim bilmiyorum. Freudyen fikirlerinizi kendinize saklayın lütfen. Bağımlılıksa da bağımlılık... Kimse kimsenin sahibi değil biliyorum, herkes kendisine aittir. Evet öyledir de benim sevdam nereye ait? Bana her yer neden gurbet şimdi? Çok özlediği ama kavuşamayacağı varlığın olmadığı yer insana cehennem değildir de neresidir? Ben cennette yaşadım yıllardır. Tattım, kokladım... ne kadar duyu organım varsa duyumsadım. Benim cennetim eksik. Gözüm eksik. Işığım...


Birine hak ettiği şeyi vermiyorsanız onu hak edip etmediğiniz tartışılır. Ama birine hak etmediği bir şey yaşatıyorsanız o insanı hak etmiyorsunuz demektir. İşte ben o yüzden yitirdim. Ben o yüzden çok pişmanım. Benim artık hakkım hep bir eksik...


Biliyordu; Kalbi iki kişilik ve biri onun için atan bir yüreğin kollarında uyuyordu. Benim artık kalbimin bir atışı eksik. Canımdan can eksik, yanımda bir yan eksik. Ben Onun içindim o benim içim... Benim içim bir daha dolmayacak kadar çok derinden eksik...


Biliyordu; Kalbi iki kişilik ve biri onun için atan bir yüreğin kollarında uyuyordu... Saydığım bütün eksiklerin yerini korkularım dolduruyor. Bugünü ve yarını Allah bilir. Bugün olmasa da! yarın bir gün o ateş çemberinin içinde beni cayır cayır yakacak soruyu soracağım; O kadın şimdi hangi yüreğe sarılıp uyuyor?


Daha fazla yazamayacağım. Bitsin bu yazı burada.

38 görüntüleme2 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

İyi ki Doğdun

Mektup

2 commentaires


Les commentaires ont été désactivés.
Tuğba Turhan
Tuğba Turhan
16 janv. 2022

ayril artik buradan

J'aime
E21
E21
16 janv. 2022
En réponse à

Bu blog bizim ama karar benim. Bu cümledeki ağrıyı tarif edemem ama sol göğsüme elimi. götürüp yerini gösterebilirim. Ben öyle kolay vazgeçemiyorum özür dilerim. Gitmeyip kalmak, altını kalın çizgilerle çizmektir ait olmanın. Allaha şükür yabancısı da olsam kaldığım bu yerin hâlâ nereye ve kime ait olduğumu hissedecek kadar seviyorum. Geriye kalan hiç kimsenin ne düşündüğü, ne hissettiği, neden ve nasıl gittiği, kaldığı ya da vesairesi umurumda değil.

J'aime

Abone Ol ve İlk Fısıltıları Sen Duy

Sosyal Medyada Kayıp Fısıltılar
  • Grey YouTube Icon
  • Grey Twitter Icon
  • Gri Tumblr Simge
  • Grey Facebook Icon
Fikir, Görüş ve Önerileriniz İçin:

© 2023 By GSL Productions. Proudly created by Wix.com

bottom of page