117 milyon saniye sonra ilk kez… Ağzımdan çıkan “Seni seviyorum.” havada asılı kaldı.
Bir zavallı gibi ağlaya ağlaya ondan sesini dilenirken… uyuz bir köpek gibi yalvarırcasına bakınan gözlerimden acizce yaşlar dökülürken… öyle utandım ki o güçsüz halimden...
117 milyon saniye sonra Muhsin… sesim aşkla dolu bir yüreğe değil, öfke ve nefretle dolu duvara çarptı. Havada asılı kalan o “seni seviyorum” parçalara ayrıldı etimi tırnağımdan ayırdı… Layığım buydu çünkü hak ettim… Ama çok canımı yaktı…
Şu hayatta değer verdiğin ne vardı senin Muhsin? Dostun olarak unutmuşum bazı şeyleri özür dilerim. Arabaları konuşurduk seninle, sevdiğin kızı… çok zengin olmak hayallerimizi anımsadım. Bak yıllarca önce düştüğün o mezardan nasıl güldürdün yüzümü…
Yaşamak istediğim evi anlatırdım ya sana. İşte o eve yakışan en değerli varlığı kaybettim. İnanmayacaksın ama var öyle insanlar hala Muhsin. Denk gelmenin bile mucize olduğu değerli insanlar var. Ben o mucizeyle 117 milyon saniye aşk yaşadım mesela. 117 milyon saniye de sürse dur durak bilmeyen mucizeler var. Güzel bir yüreğe denk geldiğinde tıpkı hayal ettiğin gibi yaşanan aşklar var. Kışın ayazında üşüyüp sobanın yanına oturmak gibi… Yazın kavuran sıcağında gölgesinde sığınacak bir ağaç gibi… Günde 7 kez okuduğunda ruhuna dinginlik veren İnşirah suresi gibi yüreğinde yaşadım ben o mucizenin Muhsin…
Kör bakan gözlere insanın yüreğindeki renkleri anlatmaktan usandığın anda tüm renkleriyle, ışığıyla ve güzelliklerini aydınlatan bir mucizeyi… Çok erken öğrendim kötülüğü, erkenden büyüdüm acı çekerek ama sana inanıyorum diyen mucizeyi kaybettim Muhsin.
Bu hayatta yanlış verilen kararlar, öfkeye yenilen duygular, yakanı bırakmayan geçmişte saplandığın kötülükler var.
Çok zaman oldu Muhsin. Sevgi dilenmeyi unutmuşum. Yaşadığım 117 milyon saniye yüreğime sığmayan o sevdaya “Seni seviyorum” dedim… Sesim, yaraladığım o kalbin içindeki boşlukta kaybolup gitti…
Huzurun kıymetini bilen kendini çöllere vurur. Kuyularda sabır gösterir Muhsin. Söküp aldım huzuru o yürekten. Ahmet Hamdi dünyanın en güzel kitabını yazdı huzur için. Ben bana huzur veren kaybettiğim o varlıktan aciz bir dilenci gibi sevgi dilendim. Layığımla kaldım… Kaybeden herkes gibi.
Anlayınca beni sever zannettim. İnsan anlayabildiğini sever Muhsin. Ben bir suretmişim. Birinin suretini aşıp onu anladığın anda o kişi olabilirsin kolayca. Hiç maske takmadım yüzüme. Derviş olsam anlayışın kıblesini anlatırdım Oğuz Atay gibi, Ahmet Hamdi gibi. Anlayan anladığına döner yüzünü Muhsin. Anladım layığımı… Anlatmasam da anlıyor, duymasa bile seviyordu beni o mucize… Yitirdim…
Tuğba dedi ki yaz Ergin. İyi kötü tüm düşüncelerini yaz dedi. Hislerini haz… Doğru da olsa yalan da olsa yaz çünkü sen başka türlü bu yası süzemeyeceksin. Hiçbir şey geçmeyecekmiş ama hafifleyecekmiş. Irmak gelecek bugün İzmit'ten. Aynı şeyi söyleyecek. Sen bana gelirdin dert dinlemeye, ben de sana geldim diyecek. 117 milyon saniye yaşadığım mucizeyi yitirdim ben. Nasıl anlatacağım ki derdini iki saatte?
117 milyon saniye önce nerede başladı, 117 milyon saniye sonra nerede bitti biliyorum. 117 milyon saniye sonra bir şeyler tükendi. Bir şeyler dediğime de bakma Muhsinim. Bu dünyayı yutacak kadar bir boşluk kaldı geride... Tükettim... O mucizenin emeğini, yüreğindeki sevdayı, ekmeğini… Kahkahalarını… inancını... İçimden öyle bir gemi kalktı ki yer yüzü denizsiz kaldı…
Böyle olunca da bu yas mecburmuş... Yazıp hafifletmeliymişim acımı. 117 milyon saniye daha yazsam geçmeyecek bu ağırlık. Buramdaki ağrı… anlamsızlık… kendime duyduğum öfke, bu çaresizlik...
Beni önce babam terk etti. Belki kaderim bu… ben aslında hiçbir evi yaşamak için hayal etmemişim. Ben sadece o evlerin kapısını çalıp misafir olmuşum. Fazlasını hak etmiyorum belki de Muhsin.
Yaz diyor Tuğba… başka türlü yaşayamam zaten. Layığımı ve nefret ettiğim kendimle kavgamı yazacağım…
Ve yaraladım ya bir kez dünyanın o en güzel kalbini... Kendimi hiç affetmeyeceğim.
Comments