Yalvarıyorum sana, sen hep gülümse… Bu dünyada senin gülüşünden başka daha güzel bir şey yok. Beni unut, bunu unutma!
Ben bunları hak edecek ne yaptım diye soruyorum durmadan kendime. Aynaya koşuyorum hemen. Sen sevmiyorsun ya beni! Diyorum ki haklıdır. Hak vermek için sana, aynanın önünde alıyorum nefesimi. Görsen nasıl çirkinim sensiz. İnanamazsın… Ben hep böyle çirkin değildim.
Sen sevdin ya beni! O zamanlar çok güzeldim. Çünkü sen çok güzeldin, çünkü seni sevmek çok güzeldi. Çünkü senin severek güzelleştiremeyeceğin bir şey yoktu. Sen bir kez inanmadın bana ve bak; her şey nasıl bombok oldu bir anda. O yüzden ben artık “eskiden çok güzeldim.” diye cümleler kurabilirim. Sen seviyordun beni. Gerçekten seviyordun değil mi Işığım?
Gittiğinden beri artık sadece yokluğuna anlamlar katmaya çalışıyorum. Pusulamın bir bildiği vardır diyorum. Sıkışıp kaldığın o kafesi göremediğim için suçluyorum kendimi. O kafesten kaçarcasına gittiğinde sana dur diyemediğim için… Kafesinden seni öpe koklaya çıkarıp özgürlüğünü veremediğim için…
Şimdi özgürsün güzel kuzum. Bak kafes yok. Bana özgürce sunduğun ama benim görmeden, bilmeden hatta hiç anlamadan daralttığım o dünyan olabildiğince senin. Parçala o kafesten kalan izleri... hepsini yok et. Elini kalbinden hiç çekme. Orası bu dünyanın en güzel yeri.
Orayı gerçekten benim kirletebileceğime inandın ve buna engel olamadım ya! Ben senden daha çok öfkeliyim kendime.
Sen kutsalsın. Adından başlıyor her şey. Annenin babanın canına varlığına hürmet…
Bak ben bundan sonra her hikayenin kötüsü olmaya razıyım. Her şey geçip gittiğinde, yarınlar aydınlandığında senin için; olur da sendelersen, yanında olamayacağım için de beni suçla. Ne kadar sevmezsen beni o kadar sevme. İki gündür sadece bunu düşünüyorum biliyor musun; Ben iyi olmayı hak etmiyorum. Sen sevdin beni. Sen inandın bana. Ben seni kaybettim. Sevgini, bana olan inancını… iyi olmayı hak etmeyen benim.
Ama eskiden iyi biriydim ben sana sığındığımda değil mi Mucizem?
Sesini özledim. Bak yine boğazıma bir yumru oturdu. Lanet olsun seni çok ama çok özledim. Şu hasretin ağırlığını taşıyabilsem her şeyin üstesinden gelirim. Zaten artık beni düşünmediğin için beni merak etme demiyorum. Ve artık haddim olmadığı halde seni merak ediyorum. Çok ağır cezalar kesiyorsun üst üste… sen benim Işığımsın vardır bir bildiğin. Doğrusu senin bildiğin ve senin yaptığındır benim için. Seni yaşayabileceğim her yeri kaybediyorum yavaş yavaş. Her defasında paniğe kapılıyorum. Bir şey etmedim ki bir şey bulayım demenin, bunu kendime bile söylemenin faydası yokken sorayım yine de; ben bu kadar sensiz kalıp yaşayamayacak kadar ne yaptım? Yetmedi mi bunca seni yitirmem?
“Son sayfa…”
Bu kadarı fazla inan bana. Bu kadarı çok fazla… Zaten yeterince çirkinim dur artık bir yerlerde. Hiç olmazsa ara sıra fikrini ruhunu görebileyim. Bu karanlık çok kötü Işığım. Ne yapayım öleyim mi? Herkese kocaman bir elveda yazıp göçeyim mi bu dünyadan? Yeteri kadar gitmedin mi uzağa? Bari hiç olmazsa son olmasın o sayfa… Sen bana ben senin hep yanındayım demedin mi iki gözümün Nur’u? Ben zaten bir daha hiç gülmeyeceğim bundan sonra… Hikayemizin gülemeyeni ben kalayım ama sen gül. Dur o uzaklıkta...
Son sayfa… Dayanamıyorum anla, bu kadarı çok fazla.
4 sene önceydi. Bir insan ne kadar severse o kadar sevmek istedim seni. O kutsal günden sonra da her saniye büyüttük sevgimizi. Gördüm ki bir insan ne kadar çok sevilebilirse o kadar sevilebilirmişim ben de… O kadar güzeldik ki el ele olduğumuz her yer cennete dönüyordu. Kaldırım taşında “Canımın ardı.” yazan sokaklardan tut Ankara’da Kızılay’dan gara el ele yürüdüğümüz o karanlık caddelere…
Her yeri güzelleştiren sendin, ben değil. Hayatımın anlamını bulmuştum işte ben. O anlam ki varlığıma değer katıyordu. Herkes mutluydu bizimle. Annem, babam, kardeşim… Sen bizim için çok değerliydin mis yürekli meleğim. Hissettirebildik değil mi az da olsa?
O karanlığı def et Nurum. Unut beni. Sil her şeyi. Ben senin izlerini hatıramda yaşatacağım. Bana verdiğin vesikalıkları fotoğrafların var, onları sakladım. Ellerinle boyadığın o küçük alçıdan evi… doğum günümde aldığın arabaları, Walter White’ı ve bilekliği… Saçlarını saklayamadım. Senin hiçbir güzelliğini hak etmiyorum biliyorum. Ben kıyıp da çöpe atamadım ama sana gönderdim sen at diye. O eski evimizden eşyalarımızı toplarken… hatıra kalsın içtiğin son sigaradan diye ambalaj kağıdına sarmıştım saçlarını. O çöpü bile hak etmiyorum biliyorum. Çünkü sen benden vazgeçtin. Vardır bir bildiğin…
4 Sene önceydi. Kutsal Nisan akşamı bu odadaydık. Seni sevdiğim için pişman olacağımı hiç düşünmedim. Yüzünde bir gülücük şimdi neyiz biz diye gevrek gevrek sırıtmıştım sana. 22 Nisan günü “ya bu kadın beni sevmezse!” diye ne çok korkmuştum. Onay aramıştım hep öyle seveceksin diye. Öyle de oldu güzel gözlü meleğim. Seni bir kafesin içinde göremeyecek kadar körleşene kadar...
Biz ki bir koltukta iki kişi... 10 dakika dokunmazsak birbirimize kalbimiz duracak gibiydi. Yaşamak için verilen hayat öpücüğüne neden hayat öpücüğü dendiğini seni özlediğimde anladım. Utanmadık hiçbir an'ımızdan. Kaçmak ve saklanmak gereği duymadım ben hiç. Aşkımla senin aranda en "ben" olduğum halimleydim. Daha çok çocukça... Sen ve aşk, her şeyi anlamı kılıyordunuz. Ben 22 Nisandan sonra seni kaybedersem ne yapacağımı hiç bilemedim. O kadar haklıymışım ki korkmakta!
Bilsen… Saçlarını koklamayı nasıl özledim… Parmaklarını öpmeyi… Sen benim kadar mutlu olamadın mı ruhum?
Ben artık senin değilim. İstediğini sevebilir, istediğinden nefret edebilirsin.
Zaten bir insan ne kadar üzülebilirse o kadar üzüldük. Sanki dünya durmuş, biz karanlık yanında kalmışız kadar üzüldük. Ben senin çok daha fazla üzülmeyeceğini bilsem, çoktan bileğime bıçağı vurmuştum dikine dikine. Ben ilk defa ve sayende her şeyin hep güzel olacağına inanmıştım çünkü. Sen inanmamış mıydın? Neden ikimizde ne yapacağımızı bilmez haldeyiz?
Ben bilmemeye devam edeceğim ama sen dur. Sen durul. Aynaya bak. Güzelliğini gör. Gülüşünün orayı nasıl güzelleştirdiğini hisset… Hepsi geçecek. Sen bu dünyada tanıdığım, yaşadığım en güzel varlıksın. Sonu çirkin olsa da sen sadece beni çirkin bil. Beni iyi hatırla demeyeceğim artık. Bu cümle yazılmayacak bu sayfalara.
Sadece ve sadece kendini hatırla. Nasıl güzel sevdiğini. Nasıl değer kattığını. Sırtını dön sana değerini hissettirmeyen herkese. Ardında kalmak korkunç. Bu silahı hep tut cebinde. Aklına gelsem hissettiğin öfkenin de hüznün de kırgınlığında etkisi giderek azalacak zaten. Bir gün birini çok seveceksin. Ve elbette çok sevileceksin. Gönlün heyecanla, tutkuyla, huzurla ve mutlulukla atacak. yeniden Ben olamadım ama o yar bellediğin sana layık olacak. Göreceksin. Dayan birazcık. Sabret.
Af dilemiyorum senden. Çok pişmanlık sığdırdık onca yıldan sonra şu 25 güne... Hiç ummazdım ama dönülmez yollara girdik artık. Ben bu geç kalmışlıkla yaşayıp gideceğim küçük dünyam. Senin atacak çok adımın, o güzelim gözlerinle yüzüne asacağın çok gülücük, sevdiklerine katacağın çok anlamın olacak. Ben beceremedim ama göreceksin; her birinin karşılığı sana huzurla dönecek.
Bu dünyanın sana ihtiyacı var. Senin iyi olmana… o güzel yüreğinle iyilik saçmana… Ne kadar cezalandırmak istiyorsan beni o kadar cezalandır. Yazmadığın her satır benim canımdan can alsın. O “Son Sayfa” bana çok fazla.
İyileş ne olursun. Benim ikimizin güzelliği hatırına, aşkın hatırına, o kutsal Nisan ve beni sevdiğin her saniye hatırına senin için edecek çok duam var.
Cümlelerimin güzelleşmesi için de biraz zamana…
Beni unutma demeyeceğim. Hatırını hak etmiyorum. Unut beni.
Bundan sonra en çok kendinle, sevdiklerinle ve sadece seni hak edenlerle yaşa tüm güzellikleri. Yürüdüğün her yol, gözlerinden ayaklarının altına kadar güzellik getirsin her yanına. Hak ettiğin gibi; güzel yaşa.
Vakti zamanında sevdiğin ama seni üzen herkesi affet... Ben hariç... Beni bütün doğruların tek yanlışı say artık. Herkesi affet... Beni affetme. (Yeni Yazının Konusudur.)
Comments