
Son dönemlerde kalemi elime alıp alıp hayatım boyunca canımı acıtan şeyleri kağıda karalamak arzusuyla dönüp duruyordum masanın etrafında. Zamanın, evrenin sonsuzluğuna dem vuran bütün felsefecilere buradan selam olsun ki hayat sonsuz değil. Yazacaksan yaz artık Mister diyerek başlıyorum bu yazıya.
Çekilin kenara. Rastladığıma bin pişman olduğum kötü insanları yazıyorum şimdi buraya. Üzerinize bok sıçramasın.
Yalnızca benim görebildiğim izler kazıdılar ömrüme. Bu yüzden biliyorum ki bazı insanlar yüzünden hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Her şey, eskisinden daha kötü olacak. Bir çok insan bununla yaşamaya devam edecek. Umursamamayı öğrenenler mutlu olmayı başardıklarını zannederken, bir gün kendilerini boka batmış bulacaklar. Sonra onlar da bok içinde yaşamaya alışacaklar. Bunlara sadece kendilerine daha boktan duvarlar ören insanlar direnebilecekler bir süre. Onlara bokla karşılık verecekler de olacak içimizde. Onlar kadar pislik oldukları için elbet bir gün utanacaklar. Çünkü hayat böyledir ya genelde; Yolun sonunda anlarsın yanlış adrese çıktığını...
İşte ben bunların hiçbirini beceremediğim için her şeyin eskisinden daha kötü olabileceğini söylüyorum size. Maskelerinizi kuşanın. Gerçeklerin acısı yüzünüzden okunmasın bundan sonra.
Zaman içinde kontrol edilemez öfkelerle kaldım bir başıma. Olanlara, şartlara, sisteme, hayata ve kendime. En çok kendime duyduğum öfkeyi serbest bıraktım. Dedim "Hiç olmazsa benden başka kimseye zararı yok."
En büyük öfkem bu avunma çabalarıma. Nemlenmiş duvarı boyarsın da ilk yağmurda aynı yerden lekelenmeye başlar ya!
İşte sonra bir kat daha boya vurup bir sonraki yağmura kadar her şeyin geçtiğini zannedenlerdenim ben. Oysa geçen tek gerçek zaman...
Bir umuda sahip olanların avuntularından kalmadı elimde. Hayata geç kalmak böyle bir şey. Kaç kez yeniden başladım saymıyorum artık. Okul bitince dedim, askerlik bitince dedim, evlenince dedim, iş kurunca dedim, borç bitince dedim. Ben ne dersem diyeyim ömrümü, kalbimi ruhumu kemiren birileri girip çıktı durmadan ömrüme. İnanacak, bekleyecek bir şey kalmadı. Umut edecek tek bir şey kalmadı.
Bir tek öfkem var göğsümde taşıdığım. Ne zaman küle dönecek yangını başlatacağını bilmediğim...
Okuyanlar arasında kendini affet diyen olmasın lütfen. Kendinle barış, kendini sev filan demesin kimse. Bana değil kimseye demesin. Kendini seven herkes bileğini dikine kesti. Kafasına 32 gramlık mermiyi çaktı çoktan. Kendini sevenlerden biri son sigarasını içip balkondan boşluğa bıraktı kendini. Bunu bir kere daha yazmıştım bir yere; Kendini seven insanın, bu iğrenç insanlar arasında ne işi var?
İlle bir şey söylemek isteyen varsa çıksın Şarapçı Hüseyin gibi bitli kafasını kaşırken desin ki "Sikilmiş götün davası olmaz!"
Dünya dönüyor ve zaman akıp gidiyor. Bu esnada insan yaşamına devam ediyor. Yaşamın içinde bir şeyler oluyor. Dönüp baktığında insan kendini ve başkalarını tartmak, anlamak ihtiyacı hissediyor. Ancak o zaman anlıyor ne kadar bok bulaştığını üzerine. Kimlerin onu bok çukuruna çektiğini ancak o zaman...
Dönüp kibirli insanlara "Kibirlisin" iki yüzlü insanlara "riyakarsın" sahte insanlara "sahtekarsın" yalancı insanlara "orospu çocuğusun" diyemeyen zat bir gün çıkıp yazıyor işte buralara;
"Yüzünüze kimse 'orospu çocuğusun sen.' diye bağırmadığı için böyle kibirlisin, iki yüzlüsün, sahtesin, yalancısın."
Böyle böyle deliriyor zamanla.
Nasıl delirmesin?
Sahtelikten çatlamak üzere insanlar. İnsanların geri kalanı da aptal.
Sahtelikten çatlamak üzere olan insanlar, aptal insanlardan birine iki güzel söz söyleyince; aptal olan kendini bu dünyanın en iyi, en güzel, en muhteşem bir şeyi zannediyor. Oysa aslında sadece aptal. Aklı fikri; sevilmek, ilgi görmek, odak olmak, övgü duymak, pohpohlanmak arzusuyla çatlamış onun da. Sahtekarın pazarında en iyi müşteri... Bunların elinde yaşamak hevesi kalır mı insanın içinde. Her şeyi bunlar yaşıyor, her şeyi bunlar yaşadığı gibi zannediyor, her şeyi bunlar yaşadığı gibi doğru kabul ediyor. Gerçek sevginin, gerçek aşkın, gerçek dostluğun anası sikilmiş. ( bu pek edebi olmadı farkındayım)
Ama beni de anlayın kardeşim. O aptal çıkıp yazıyor her yere; kimseye güvenme, kimseyi sevme, en iyi dost kedidir, köpektir diye. Nasıl edebiyat yaparsın ki şimdi sen? Ömürlerine sik gibi insanları sokup, iki güzel sözüne tav olan ve aslında egosu okşandı diye libidosu patlayan, onu da duygu zanneden insanın ağzına sıçıldı diye oraya buraya Rakıyı, kitabı, çayı, kediyi, köpeği, insana tercih ettiği şu dünyada nasıl edebiyat yapacaksın, nasıl felsefe yapacaksın, nasıl sanat yapacaksın?
"Dünya boka batmış." yazarım ben. Binlerce etkileşim gelir de kimse kendi üstüne alınmaz. Herkes benim gibi üzerine sıçratanlara bakar...
Anlatabiliyor muyum?

Kimse kimseyi sevmesin kardeşim. İki dost birbirinin elini omzuna koymasın dünyanın bütün yükünü omzundan alırmış gibi. Herkes kendi yükünün altında kalsın. Kimse birbirine aşık olmasın. Öperken birbirlerini ağızlarından bir an önce orgazma ulaşıp terk etsinler olay yerini. Kimse orgazm sigarası içerken sevdiğiyle kahkaha atmasın. Sarılıp sevdiğine uyumasın. Öyle zannetsinler sadece. Parmak uçlarına yazık olsun telaşla bir tene dokunmanın hazzından uzak. Hep bir tedirginlik olsun. Hep bir "Acaba mı" sorusu kalsın zihinlerde. Kim ne yapsın bu bok gibi dünyada "Ben ona güveniyorum." yanıtını duymayı? Kanka kelimesinden daha mı önemli "Sen varsın, bana bir şey olmaz." duymak değer verdiğin bir ağızdan?
Ama kelimesi bu insanlığın sonunu getirecek.
Her güzel cümlenin ortasına sokuştursunlar. Güzel her kelimeyi anlamsız kılsın.
İyisiniz, güzelsiniz ama yerinizi bilin. Neme lazım çok güzel aşık, çok güzel dost zannederiz sizi aman ha! Düşersek tutarsınız diye düşünürüz maazallah. Düşerseniz tutmak isteriz. Olmadı birlikte düşmeyi göze alırız...
Yok artık değil mi? Ne münasebet?
Çünkü her şey yalan iken daha güzel. Ulan artık kimsenin yüzü kızarmıyor kimselere yalan söylerken. Herkes dertli, herkes haklı, herkes sütteki ak kaşık. Herkesin derdi en büyük, herkesin hakkı yenmiş, herkes ya siyah, herkes ya beyaz, oysa herkesin sütüne sıçmışlar. Kalkıp bir de başkalarına değer vermekle mi uğraşacaklar.
Oha amk...
Bok çukurunda yaşıyoruz böyle insanların arasında arkadaşlar.
Riyadan nefes alamıyoruz. Kendi kendine yetemeyen herkesi yetersiz sayıyor her mecrada. Kendilerinde olanı bir virüs gibi başkasına bulaştırmak zorundalar.
Bulandık insan denen pisliğe çürüyoruz. Çocukların öldüğü, kedilerin tekmelendiği, kadınların ezildiği, ezilerek yönetilmek istendiği, bacağının arasında bir üreme organından çok ahlak olduğunun dikte edildiği, bu boktan hikayelerin ortasında yapayalnız oluşumuz, duygularımızı başkalarının kontrol etmesine sebep olduğumuz, gülmenin bir sike yaramadığı şu coğrafyada kendi gülüşümüze ihanet edip her fırsatta mutsuzluğumuzu kaşıdığımız, aslında hepimizin çoktan gebermesi gerektiği gerçeğini değiştirmiyor...
Ben onlardan olmak istemiyorum. Delirmek istiyorum ben.
Ben istersem buraya sevdamın bütün güzelliklerini, sevdiğim kadının bana yaşattığı cenneti de anlatırım. Konu değiştirmek benim uzmanlık alanım. Hiçbir şey yazamazsam bir arkadaşımın bunalımlarını edebiyatla harmanlar döşerim buraya 40 bin kelime. Aman derim başka ne işimiz var? Ay derim şu yaşına gelmişsin insanları dert etmekten ömrünü yaşayamıyorsun diye fark eder, ardından; iyi de bu ömrü de insanlarla yaşıyoruz bu ağzına sıçtığımın dünyasında diyerek kendime kontra bir yanıt veririm. Ne kadar sığ olduğumu bildiğim için.
Bir şeyleri değiştirmek için çok çabaladım.
Uyudum, uyandım, su içtim, rakı içtim, konuştum, anlattım, dinledim, sustum. Gün bitti, günler bitti, yıllar geçti hiçbir şey değişmedi.
Uyudum, uyanmadım, battım, çıktım, şehirleri gezdim, ülkeleri gördüm, baktım, kokladım, duydum.
Her şeyi hatırlıyorum. Her şeye öfkeliyim. Her şey daha kötü. Hiçbir şey değişmiyor.
Comments