Fazla başınızı ağrıtmayacağım.
Yaşamaya Dair İç Burkan Bir Detay paylaşmak istedim.
Geçen hafta kuzenimin kızı Nisa ile babaanneye (teyzem) hediye almak için birlikte dışarı çıktık. Bir amca olarak 5 yaşındaki yeğenimle ilk kez dışarı çıkmanın ezikliğini yaşadım. En sevdiğim teyzemin torunu olur kendileri… Ayıp diye bir şey var ve bu durum kapsama alanına giriyor bence. Canımız sağ olsun, birlikte amca yeğen daha nice zaman geçiririz diye mevcut durumdan ders alarak el ele mağazaları gezmeye başladık.
Mağazanın birinin önünde bir dilenci. Sırtında bir bebek. Hava buz. Yağmur çiseliyor. Kışa beş var. Bebek hava muhalefetinin tüm olsumsuzluğuna rağmen çorapsız, pabuçsuz. Kıpkırmızı küçük ayakları. Nisa bir süre kadına ve bebeğe bakıyor. Ben cebimdeki iki lirayı uzatıyorum kadına.
Kadın teşekkür ediyor, dua ediyor. Nisa elimi tutuyor sıkıca. Küçücük ağzıyla elime bir öpücük…
Otobüse biniyoruz. Nisa dışarı bakıyor. Konuşmuyor hiç yol boyunca. Eve varıyoruz.
Anne işten gelmiş. Babaanne kendi doğum gününe pasta yapıyor. Nisa odasında annesine gördüğümüz dilenciyi ve bebeğini anlatıyor.
Sözleri bitince soruyor anneye "Anne neden annesi ayakkabı giydirmemiş?”
Anne diyor ki “Paraları yokmuş kızım, ondan. Herkes şanslı doğmuyor.”
Öyle ya. Ne kadar çok istesek de herkes eşit olsun desek de böyle olmuyor. Nisa’nın sesi çınlıyor kulağıma. “Bir daha Kartal’a inersek küçülen ayakkabımı götürelim mi anne?”
Mis yürekli lise terk anne, ortaokul terk baba (kuzenim) paylaşmanın kıymetini anlatmışlar demek ki kızlarına. Mis yürekli bir çocuk yetişiyor. Bir ayakkabıyla bütün sorun çözülecek sanıyor ama olsun. Ben de biraz öyle sanacağım.
Sahte de olsa bir rahatlamaya ihtiyacımız var toplum olarak. Güzel çocukların yetişip büyümesine çok ihtiyacımız var. Ayakları üşüyen ve üşüyecek daha çok bebek var ve hepsinin de Nisa’ların büyümesine ihtiyacı var...
Commentaires