top of page

Naber? Sosyal Algıların İyidir İnşallah?

  • Yazarın fotoğrafı: E21
    E21
  • 6 Nis 2019
  • 9 dakikada okunur


Zamanın neresinde bu yazıyı okuyorsunuz bilmiyorum. Ben telaşlı günlerin ardından sakin günlere adım attığım sevgili kanepesinden yazıyorum bu yazıyı. Buraya gelirken yaptığım tren yolculuğu boyunca eskiden olduğu gibi etrafımda olup biten her şeyi neredeyse bütün duyu organlarımla, yerini bilmediğim çakralarımla yakalayabilmek için çaba harcayarak geldim. Çünkü bir şeyler yazmak istiyordum. Uzun zamandır kalem ve kağıt suretiyle naçizane üretimlerime ket vurmuş, kapitalist sistemin çarklarında kendime yer arar halde debelenmekteydim. Ne olduysa bu hafta; kendime "yeter ulan" dedim. Etrafımda sevgilimden başka güzellik yok diye Kartal Tren İstasyonunda nostalji yapmayacak mısın? Çocuk aklınla oyun parkı zannettiğin Söğütlüçeşme tren istasyonunda yürüyen merdivenlerden inerken keyif almayacak mısın? Daha ne kadar soyutlayacaksın kendini içindeki senden? Sen ki Demre'de bir kavak ağacına, Kuzguncuk'da bir Çınar ağacına, Moda sahilinde çam ağacına tünemiş bir kuşa yazı yazmış adamsın...


Söğütlüçeşme tren istasyonunun çıkışında bir genç gitar çalıyor, yanında oturan orta yaşlı bir adam da klarnetle ona eşlik ediyordu. Kulağımda kulaklık var. Charlie Parra Del Riego yaldır yaldır solo vuruyor bir Metallica derlemesinde (siz ingilizce yalayıcılar Cover diyorsunuz) Cebimde 22 lira var. 10 lirası sigara, 10 lirası akbil.

Beni bilen bilir; Bir müzisyene para vermek için bir takım şartların yerine gelmesi gerekmektedir. En önemli koşulum; müzisyenler iyi yada kötü, sevdiğim bir şarkıyı çalıyor olmalıdır. O an önlerinden geçerken sevdiğim bir şarkıya denk gelmek beni mutlu eder. Bu 15-20 adımlık mutluluğun bedeli cebimdeki bütün bozuk paraların değeri ne ise, müzisyenlerin şansı da işte o paraya denk gelir. Bir diğer koşulum da kendime dairdir; bozuk paralarım 1 liranın altında ise en küçük banknot takdim edilmelidir.


Müzisyenlere yaklaşırken kulaklığı çıkardığım ve Edip Akbayram'dan "Bekle Bizi İstanbul" çalıyor olduklarını fark ettim. Elimi cebime attım. 2 lirayı gülümseyerek bırakıp, kendilerini başımla selamladım. Arkadaşım Ufuk ile buluşacağım yere kadar gülümseyerek mutlu mutlu yürüdüm. Kahveleri zaten Ufuk ısmarlayacaktı. Ben yine de ne olur ne olmaz diye Mehmet ağabeyin mekanına gitmeyi teklif edecektim. Çocuğun parası yoksa Mehmet abiye "Hesaba yaz abi." diyebilirdim.


Boğa'dan Bahariye'ye doğru tırmanırken şeyi düşündüm; Hepimiz birer bencil bok makinesiyiz. Hayatımızda olup biten iyi şeyler kadar etrafımızda cereyan eden iyi ya da kötü şeylerin ne kadar farkındayız?


Babam köyde sürülerini güderken kaval çalan bir çoban arkadaşına kendi sesiyle türkü söyleyerek eşlik edermiş. Ne zaman türkü çalıp söylemeye başlasalar hayvanlar etraflarında olmaya gayret edip sürüden uzaklaşmadan otlamaya başlarlarmış. Uzakta olanlar da mutlaka geri dönermiş. Bu babamın hikayesi. Doğruluğunu bilemem ama Obua çalarak büyük baş hayvanların hepsini başına toplayan bir adamın videosunu izlemiştim. Öyle ya hayvanın doğasında var. Önceliği hayatta kalmak. O yüzden her sese, her görüntüye daha bir intizam göstererek yaklaşıyorlar. Alışkanlıkları ise iç güdüsel...


Peki bize ne oldu? Bizim güdülerimizi emip ortaya bizden adeta bir robot çıkaran şey ne?


www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/2007/04/04/AR2007040401721.html


Washington Post gaztesi, bizim leş medyanın kendinden olmayanı gömmek, kuponla bok püsür vermek, medya patronunu zengin eden sahte reklam haberlerle içerik üretmek unsurlarının aksine, İNSAN değerini önde tutmaya çabalayan, gelişen teknoloji ve kapitalist sistemin insanları sürüklediği sahte ve yorucu hayatın içinde kendi değerlerini kaybetmeye başladığını insanların yüzüne vurmaya çabalayan bir gazete haline gelmiştir.


Yaklaşık 20 yıldır neredeyse her yıl gelişmiş-gelişmemiş ülkelerde eğitim, kültür ve sanat faaliyetleri düzenler. Angelina Jolie UNİCEF'in iyi niyet elçisidir ama UNİCEF'in en büyük gelir kaynağı Washington Post'un bağışladığı reklam gelirlerinin yarısıdır. Bizim medyamız böyle şeyler yapmaz. Bir film festivali düzenler. Ödülleri 20 dakikada dağıtır ama 3 saat reklam yayınlar. Bir de medyanın başındaki adam mutlaka açılış konuşmacısı olur. Washington Post'un sahiplerini bir bağış organizasyonu ya da toplumsal dayanışma türü aktiviteler dışında kolay kolay ekranlarda göremezsiniz. Kamu Hizmeti adı altında Pulitzer ödülü alan en büyük medya kuruluşundan bahsediyoruz. Habercilik, kültür, sanat ve diğer medyatik ödülleri saymıyorum bile... Kaldı ki bence Nash Holding'in (Amazon'un sahibi olan Jeff Bezos bu Holdingin Kurucusu ve yöneticisi) Washington Post reklam gelirlerinden Afrikadaki çocukların ihtiyaçlarını karşılaması için UNİCEF'e 40 milyon dolar bağışlamış olmasının karşılığı hiçbir ödül olamaz. Jeff Bezos demişken; bu adam eğer dünya ve insanlık hayatını sürdürebilirse 1000 yıl sonrasına tarihi bir eser olarak bırakılması planlanan bir saate de 100 küsür milyon dolar bağışlamıştır. Bakın bizim en büyük medya patronumuz Yıldırım Demirören diğeri Cemal Kalyoncu, bir diğeri de Albayraklardan biri (Adını dahi anmak istemediğim kadar nefret ediyorum kendisinden). Genelde Devletin açtığı ihaleleri kazandıklarında duyarız bunların adlarını. Medyada ise metroya, havaalanına, oraya buraya bilmem nereye yatırım yaptı diye geçer adları. Kimse ceplerini nasıl doldurduklarını sormaz, sorgulamaz. Çünkü ülkenin en büyüğü, iktidarı, hükümeti kimse, onun fahişesi olmayı becerir kendileri.


İşte bu Washington Post Gazetesi 2007 yılında "Sosyal Algılamada Öncelikler" adlı bir Sosyal Deney yapmaya karar verir. Bunun için de dünyanın en iyi keman virtüözü Joshua Bell ile anlaşırlar.


Anlaşma dediğime de bakmayın; Washington Post Sanat Editörlerinden Lionel Estraza bu teklifi kendisine yaptığında "Kulağa eğlenceli geliyor." diyerek kabul etmiş usta sanatçı. Karşılığında da ücret talep etmemiş. Tek bir şartı olmuş. Makalede yer alacak olan, daha önce kendisiyle ilgili Washington Post Gazetesinde yer alan "Yetenekli klasik müzik dehası Joshua Bell." cümlesinin deneyden sonra ve diğer haberlerde kullanılmasını istememiş.

"Ben mevcut eserleri yorumlayan biriyim. Deha değilim. Deha olanlar, bu eserleri yazan kişilerdir."

Anlaşma bu kadardı. (Bir daha Washington Post gazetesinde Deha olarak anılmadı.) Ne kadar onurlu bir talep...


Joshua Bell, deneyi uygulamak için 12 Ocak Cuma sabahı 07:51'de Washington DC Metro İstasyonunun diğerlerine göre daha az kalabalık kullanılan güney kapısı olan L'enfant Plaza girişinde keman çalmaya başladı. Kafasında Washington Nations Beyzbol takımının şapkası, ayağında ucuz spor ayakkabılar, üzerinde ise kot pantolon ve mavi renkli uzun kollu t-shirt ile Johan Sebastian Bach'ın 6 eserini aralıksız olarak 45 dakika boyunca çaldı.


Bu deneyin uygulandığı kapı daha çok Amerika Birleşik Devletleri başkentinde çalışan hükümet görevlileri, bürokratlar, politika analizcileri, borsacıların ağırlıkta olduğu metro yolcularından oluşuyordu. Keza plazanın etrafı da devlet daireleriyle doluydu. Diğer metrolara oranla en çok sanat severin, klasik müzik dinleyicisinin olduğu öngörülen kitle, Amerikanın elit plaza çalışanlarının kullandığı düşünülen metro kapısıydı. (Ön yargı değildir. Sanata düşkün gençler haricinde iyi-kaliteli eğitim almış ve yaşam standartları yüksek olan Amerikalılar, klasik müzik dinleme eğilimindedir.)


45 dakika boyunca dünyanın en iyi klasik müzisyenini ücretsiz olarak dinleme fırsatı ayaklarına gelen insanların ne yapacaklarını değerlendirmek üzere performans başladığında, Joshua Bell kendisini ve yüzünü kapı ile karşısındaki duvarın çaprazına doğru, insanlarla göz göze gelebilecek şekilde konumlandırarak kemanı çalmaya başladı.


3 milyon dolarlık kemanı ile dünya klasik müziğinin en değerli eserlerini icra ediyordu. Johan Sebastian Bach'ın 6 adet eseri Joshua Bell'in parmak uçlarından dökülen notalarla tüm metro girişine yayılıyordu.


İnsan sesine en yakın enstrüman kemandır. Usta sanatçı da kemanı adeta konuşturuyordu. Bu deney açıklandıktan sonra performansı dinleyen sanatçılar, sanat tarihi uzmanları ve sanat severler, Joshua Bell'in sergilediği performansı oldukça görkemli bulacaktı. Sanatçı oldukça zorlu şarkıları ustalık dolu ve güçlü bir şekilde icra etmişti.


Ne mi oldu?


Amerikan Ulusal Senfoni Orkestrası Şefi Leonard Slatkin'e bu deney öncesi olasılıklar soruldu. Slatkin "İyi bir keman virtüözü mutlaka dikkat çekecektir." yanıtını verdi. Slatkin'e göre Tanınmış olsun ya da olmasın, iyi bir kemancıyı 1000 kişi arasında dinleyecek 100 kişi olacaktı. Eğer sanatçı sanat dünyasında tanınan bir isim olacaksa, o istasyonu kullanan 30-35 kişinin sanatçıyı tanıyacağını ileri sürdü Leonard Slatkin.


"Sanatçı kim olacak?" diye sordu Orkesta Maestrosu Slatkin. Araştırmacı "Joshua Bell." diye yanıtladı.

Slatkin "Oh hayır." dedi ve inanamadı. "Joshua'nın sanatına herkes ilgi gösterecektir." diyerek henüz icra edilmeyen deneyi yorumladı.


Öyle olmadı.


Joshua Bell'in 9 Ocak akşamı North Bethasda Art House'da 1 saat 5 dakikalık performansını dinlemek isteyen sanat severler bilet başına 95 Dolar ödemek zorundaydı. 12 Ocak Cuma günü ise para kazanmak isteyen bir sokak sanatçısı olarak metro girişinde yerini almıştı Joshua Bell. Metro girişi ile aynı caddede bulunan Hisst Otelden Metroya gelmişti. Hisst'e de 1 gece karşılığı 575 dolar ödemişti.

1713 yılında Ladin, Akça ve Söğüt ağaçlarından İtalyan Usta Antonia Stradivari'nin el emeği olan kemanla sergiledi bu performansı. Bilindiği kadarıyla akustiği en iyi kemanlardan birisi ve değeri 3 milyon dolar. Orjinal verniğinin üzerinde durması da ayrıca deneyi etkili kılacak. Çünkü bu kadar eski bir kemandan bu kadar muhteşem bir akustik yankısı yakalanması oradan geçen bir klasik müzik dinleyicisi sanat severin dikkatini çekecek.


Sanatçı; Johann Sebastian Bach'ın D Minor'daki Partita 2 Numaralı “Chaconne” adlı eserini çalarak başlamaya karar veriyor. Metro girişinde piyango alanlar, gazete ve dergi almak için Büfe (Kiosk) sırasında bekleyenler o esnada dünyanın en şanslı insanları olarak Joshua Bell'i canlı canlı kemanını icra ederken duyuyorlar. Performans başlayınca bekleşenler arasında kafasını çevirip bakanlar oluyor. Oysa Bach'ın "Chaconne" adlı eseri Keman Ustası olmak adına kat edilmesi gereken en karmaşık, çok uzun (14 dakika), ses mimarisi fazlasıyla iniş çıkışlı olan bir eser olarak kabul ediliyor. (Ben kemandan da Klasik Müzikten de anlamam. Bunu Washington Post Sanat Editörü Liz Samour söylüyor.)


Chaccone başladıktan yaklaşık 30 saniye sonra bir kadın Joshua Bell'e sanatçının önünde yerde duran kemanın kutusuna madeni para bırakıp metro merdivenlerine yöneliyor. Eserin altıncı dakikasında da bir adam sanatçının karşısına dikilip 3 dakika boyunca performansı dinliyor.


İşler kesat...


Chaccone bitmeden 7 kişi birbirinden bağımsız şekilde sanatçıyı dinliyor.

45 dakika sonunda ise keman kutusunda 32 dolar birikiyor.

32 doları veren 27 kişinin 24 tanesi sanatçının önünde durmadan parayı kutuya bırakıp giderken sadece 3 tanesi kendisini dinliyor.

45 dakikada Joshua Bell'in önünden tam 1047 kişi geçiyor.


Video burada https://www.youtube.com/watch?v=nmpA_OZbo0A bilgilerin çoğu yanlış. Videoyu hazırlayan arkadaşımız Sabah Gazetesinden Nazlı Ilıcak'ın bu deney hakkındaki köşe yazısından kopyala yapıştır yapmış. Nazlı Ilıcak öyle rezil bir çeviri yapmış, olayı öyle kendince anlatmış ki ortaya pek gerçek veriler çıkmamış. İnternet sitelerinde arama yaparsanız bu konudaki bir çok metnin zaten Nazlı Ilıcak köşesinden alınıp süslenerek yayınlanmış olduğunu göreceksiniz.

İşte bu yüzden Kayıp Fısıltıların okuyucuları birer şanslı boncuk. Yerli ve yabancı bir sürü siteden bilgi toplayıp ahanda bu yazıyı yazıyorum size.


Peki sevgili okuyucu;

Güzellik nedir?


Platon bunu sormuş. Düşünmüş. 300 yıl tartışmış felsefe bunu.

Sevgili okur, sana göre güzellik nedir? Biz de biliyoruz Kant'dan buraya kopyala yapıştır bir şeyler koymayı ama üstadın dediği gibi güzellik ölçülebilir bir gerçeklik mi? Var mı bir ölçüsü? Var ise sana göre ne? Sence güzellik kavramının tanımı ne? Biliyorsan eğer yanıtları, etrafında olup biten güzellikleri görebiliyor musun? Deneye göre 1047 kişiden sadece 6 tanesi görmüş çünkü. Kalan 1041 kişiye sorsan hepsi kendince güzelliği tanımlar eminim.

Fakat gel gör ki Joshua Bell'i kimse tanımamış. Keman ile sergilenen muazzam bir Bach performansına kayıtsız kalmış yüzlerce kişi. Büyük bir çoğunluk adamın yüzüne bile bakmadan aceleci adımlarla metroya inen merdivenlere yürümüş.


Joshua Bell "İnsanlar en gerçek halleriyle önümden geçip gittiler. Bu kelimeyi söylemek kolay değil ama en gerçek halleri buydu. Beni görmezden geldiler." diyor.


Keman çalarken dakikada 1000 dolar kazanan sanatçı o deney için "Beklentim o kadar azaldı ki bazı göz temaslarında bir gülücük ya da onaylayan bakışla mutlu olmaya başladım." diyor.


İşte gerçeğimiz bu arkadaşlar. Güzellikleri görmezden geldiğimizi kabul etmiyoruz.

Düşünsenize, dünyanın en iyi müzisyeni dünyanın en güzel eserlerini çalarken aceleyle bir yere yetişeceğiz bahanesiyle o güzelliği ıskalıyorsak kim bilir hayatı yaşamak için acele edip ne güzellikler kaçırıyoruz...?


Bell diyor ki "Bir konser salonunu biz sanatçıları onaylamış insanlar dolduruyor. Burada varlığımdan rahatsız olan insanları bile gördüm. Bu beni strese soktu."


Sabahları evden stresle çıkıyoruz. Yetişmek için trafiği, insan kalabalığını aşmamız gereken işlerimiz var. Ya da sürekli değerlendirilmek zorunda olduğumuz, beynimiz patlayana kadar gereksiz bilgiler doldurulup aynı gereksizliklie sınavlara tabii olduğumuz okulumuz... Sabah saatlerinde bir şehir dolusu stresli insan, birbirimize stres yükler halde oradan oraya koşturup duruyoruz.


Kant, sanatı; estetik anlayışı ve güzellik anlayışı ile yargılamak gerektiğini düşünür. (Az önce sizi, istersem kopyala yapıştır ile Kant'dan güzellik üzerine güzelleme yapabileceğim konusunda uyarmıştım.)

Kant'a göre güzel olan şey; bize yarar gözetmeyen, çıkarsız bir haz verir. Bu bakımdan beğeni yargısı öznel olmakla beraber sırf duyumlardan ibaret değildir ve bu yargının konusu olan güzellik, hoş ile karıştırılamaz. Bir şeye güzel dediğimiz zaman bu yargımıza ahlak kanunu da karışmaz. Çünkü estetik haz, ahlaki hazdan farklı olarak, konusunun realitesi ile ilgilenmez. Demek ki, zevk yargısında hiç bir gerektirici kavram da yoktur. Sadece iç aleme bir dalıştır bu zevk. İşte her türlü çıkardan sıyrılmış böyle bir hazzın konusuna güzel deriz. ( https://www.neoldu.com/kantin-sanat-anlayisi-3637h.htm )


İşte o istasyonda o gün, kemanın kutusuna para atan ve sanatçıyı dinleyen kişilere soru sormak ve cevap almak deneyin son ayağı olacak. Güzellik değerlendirmesi umuyor gazete. Fiyasko ile sonuçlanmasına ramak var araştırmanın. Yukarıda kameralar ve araştırma görevlileri aşağıdaki editör Tom Schroder'e istihbarat veriyor. O da dinleyeci olan, keman kutusuna para atan kişilerle soru cevap yapmayı planlıyor. İlk para atan kadın, metro geldiği için özür dileyerek reddediyor konuşmayı. Ardından kutuya ikinci kez para atan George Tindley gönderiliyor Tom'a.

George Tindley, hükümet görevlilerinin çoğunun öğlen kahvesi içtiği Au Bon Pain'de garson. Neden para verdiniz sorusu yöneltiliyor kendisine ve cevap veriyor.

"Kapıdan girdiğimde keman sesini duydum. Yavaşladım çünkü profesyonel bir müzisyen olduğunu anladım. Güzel çalıyordu. Vaktim azdı ama kısa süre dinledim. Burada olmaması gerekiyordu. Ben de enstrüman çalıyorum. Herkes çalar ama yukarıdaki adam hissediyordu şarkıyı. Hissediyor ve hissettiriyordu. Bu yüzden para verdim." diyor.


Ardından Editör Tom'a doğru Joshua Bell'in önündeki kutuya para atan üçüncü kişi yönlendiriliyor. Devlet Bankasının Kredilendirme Bölümünde Bilgisayar Mühendisi JT Tillman'a aynı soruyu soruyor Tom. "Bayım, kemancıya neden para verdiniz?"

"Bir sebebi yok. Bir kaç dolar kazanmaya çalışan bir adam. Bu yüzden verdim." diyor.


"Ne çaldığını biliyor musunuz?" diye soruyor Tom.

"Hayır. Titanic filmindeki kemancıların çaldığına benzer bir şeydi." diyor JT Tillman.

Tom yanında bulunan Tindley ve Tillman'a yukarıdaki kemancının dünyadaki en iyi müzisyenlerden biri olduğunu söylüyor.

George Tindley gülümseyerek "Lanet olsun." diyor.

JT Tillman ise "Bir daha gelecek mi?" diye takılıyor gazeteci Schroder'e


Onu bir kez daha dinleyebilmek için 1 dolar değil 100 dolar para ödemeleri gerekiyor.


Joshua Bell "Özellikle eğlenceli ve lirik bir dans olan Bach Gavotte'ı çalarken şaşırdım." diyor. "Oldukça gürültü çıkarmıştım. Ama insanlar sanki orada değilmişim gibi önümden geçip gitmeye devam ettiler." diyor.


Halka açık bir yerde enstrüman ile müzik çalmak suç değil. Bu yolla para biriktirmek ise vergi dışı olduğu için haksız kazanç olarak değerlendirilebilir ve bana kalırsa yine suç değildir. Belediye zabıtası ve vergi müfettişi değilim. Onların yaptıkları hırsızlık, dolandırıcılık değil. Çalacakları tek şey çalmayı sevdikleri enstrümanları. Yapabildikleri şey budur çünkü. İyi ya da kötü...

Ama gel gör ki hepimiz çok meşgulüz. Çok işimiz var. Çok fazla şey düşünüyoruz. Çok hızlı hareket etmek zorunda olduğumuz şehirlerde stres düzeyimizi yükselten etkenlerle boğuşarak yaşıyoruz. Oysa ihtiyacımız olan güzel şeyler etrafımızda olup bitmeye devam ediyor.


Dünyanın en iyi müzisyenlerinden biri Taksim'de piyano çaldı. Bu günlerde bu ülkenin başına Fethullah Gülen'i bela edip memleketi talan etmesine izin veren şeref haysiyet yoksunu siyasilerin peşinden koşanlar, dünyaca ünlü Piyanist Davide Martello'ya FETÖ destekçisi deme cüreti gösterdi.


Kendi zamanınızın neresindeyken bu yazıyı okudunuz bilmiyorum. Elimizden bütün güzellikleri çalanların dünyasında yaşamakta zorlandığımızı biliyorum. Birbirimize yardım edelim ne olur. Hiçbir şey yapamıyorsak, birbirimize gülümseyelim. Bu gülümsemeyi kötüye yoranlar olacaktır. Hadi gelin, gülümsemenin, iyiliğin, güzelliğin, birilerini mutlu etmek için biraz da olsa kendimizden ödün verebilmenin kötü bir şey olmadığını herkese gösterelim. Kötü ve çirkin yüreklere inat, güzelliğin hakkını verelim.


Var mısınız?

Ben yokum...

:) (Piçlik değil mi?)


Comments


Abone Ol ve İlk Fısıltıları Sen Duy

Sosyal Medyada Kayıp Fısıltılar
  • Grey YouTube Icon
  • Grey Twitter Icon
  • Gri Tumblr Simge
  • Grey Facebook Icon
Fikir, Görüş ve Önerileriniz İçin:

© 2023 By GSL Productions. Proudly created by Wix.com

bottom of page