Sen yokken ben Yaşayacak fırsat bulamadım seni özlemekten.
Ne yalan söyleyeyim, sensiz ilk akşam Kadıköy Bahariye'de kızılderili olmak çekti canım. Kadıköy'e gittiğimde asla bir kızılderili olamayacağımı yüzüme vurdu soluk benizli kalabalık. Şaka şaka... Herkes sosyal medyada iletişim kurmak derdindeydi Boğanın orada. Kimsenin yüzüne bakacak hali yoktu kimselerin. Benim de buna üzülecek halim yoktu. Daha kötü bir manzara var ise bütün Kadıköydü. Elin elimde değildi çünkü kaldırımlarında.
Üstelik seni çok özlemiştim. Oysa bir kızılderili olsaydım, dedelerimden genlerime karışan (İsmail abiye selam olsun) bilgeliğin bana verdiği yetkiye dayanarak hasretinle başa çıkabilirdim. Dedemden genime karışan şey beklemekti. Rahmetli dedem, rahmetli büyük anneme kavuşmak için 8 sene bekledi ölmeyi...
Şahsen kendimle gurur duyulacak bir yanım var ise bence, bazı şeylere ve bazı insanlara, daha doğrusu tamamen iyi niyet barındırdığına inandığım bazı şeylere ve bazı insanlara birazcık eyvallahım olmasıdır sevgilim.
Sen yokken kimselere ve hiçbir şeylere eyvallahım kalmadı.
İdam sehpasına çıkarıp ipimi çekmezlerden önce sorsalar ki bana "Son isteğin ne?" Onlara derim ki "Yok bir isteğim misteğim, hadi boş yapma." Öyle eyvallahsızım sensiz.
Misal; babam benden bir sigara sarma makinası almamı istedi. Aradım araştırdım sordum soruşturdum çünkü bunları yapmazsam senden uzağım diye kendi kendimi çok üzecektim. Bunları yaparak senden uzağım diye üzdüm kendimi. Suç ortağım babam ve tütüncüler olsun istedim. Derken buldum Kartal'da bir makine. Kaliteli, sağlam ve piyasada aynı malın aynı fiyatına yanında cigaralık kabı hediye... Aradım buldum ve girdim dükkana. Sensizken bir şeyler arayıp bulabilmeyi de biraz başarı saydım çok afedersin. Dükkana girer girmez karşımda oturan esmer oğlu esmer tezgahtara doğru yöneldim ve "Beleşe sigara kabını verdiğiniz sigara sarma makinasını ve kabını görebilir miyim?" dedim.
Tezgahtaki Adam gevşek gevşek "Kabını beğenmezsen makinayı almayacan mı?" diye sordu en güneydoğulu suratına dalga geçer gibi bir gülücük asıp, tertemiz Türkçe ile bana içimden "belki de tatilden yeni gelmiştir, ondan bu kadar esmerse. Nasıl yanmış hayvan." dedirterek.
Dönüp raflardan makineyi ve yanında hediye olan kabı verdi. Ömrüm sigara sarmakla geçmiş gibi bir bilmişlikle kabı inceledim.
"Teşekkürler, beğenmedim." dedim. Arkamı döndüm ve dükkandan çıktım.
Sen yokken ben çirkin bir adam oldum sevgilim. Özür dilemeli miyim?
Çünkü yanlış kararlar aldım sen yokken. Aynı paraya aynı makineyi sigara kabı olmadan aldım babama...
Uyandım bu sabah. Senden 803 km uzakta olmanın ağırlığını omuzlarımda değil, kafamın üstünde hissettim. Boyumu aşan şeylerle uğraşacak bir yapıya sahip olduğumu herkes bilir. Bu hasret ve uzaklık biraz ağır geldi. Bir kilo pamuk mu ağır, bir kilo demir mi diye sorsalar, Nur'umun bir saniyelik özlemi derim. Gık diyemezler. Ağızlarına sıçarım hepsinin. Çünkü matematikle aram hiç iyi değil. Ben edebiyat seviyorum.
Edebiyat seven adama matematik sorusuyla mı gelinir sevgilim? Yüreğinde dert olan insanın ömrüne dert mi olunur? Uzaklarla aram iyi değil. Rakamlarla aram hiç iyi değil. Hepi topu dört işlemle ortaya bu kadar problem çıkmasına karşıyım. Başka bir problemim yok kendileriyle. İnsan dediğin sözcüklerle ifade eder kendini. Kendi aralarında çarpılan, bölünen, toplanan ve eksilen şeylerle neyi ne kadar anlatabilirsin ki? En fazla soru işaretleri bırakırsın her yere. Sanki her soruya cevap alabilecekmişsin, soruların cevaplarından memnun kalacakmışsın gibi... Ben cevaplarını bildiğimden emin olduğum soruları bile sormaktan kaçınan, uğurlu sayısı dahi olmayan bir adamım. 803 km beni yıkmaz ama sensizlik gömer geçer sevgilim.
Hem edebiyat iyidir. Edebiyatla uğraşan insan, sayıları tektir-çifttir diye ayırmaz. Genel olarak ayrı olmaya tepkilidirler edebiyatçılar. Üssüne, köküne bakmazlar matematikçiler gibi. Edebiyatçılar içli insanlardır. Ayşe'nin parasının yarısıyla aldığı kalem, defter ve silgiden kalan parasını neden rakıya yatırmadığını sorgular en fazla.
Ve en fazla acının tarifini yapar edebi zat... üçgen açılarının değil. Benim de bu sabah kaç vakittir sensiz olduğumu hesaplayamıyor olmam hep bundan. Kahrolsun 803 km ve bunu hesaplamama sebep olan google haritalar.
Dün gece de uyumadan önce kendimi düşünerek, kendi kendimi boğmaya karar verdim. Sen gelene kadar boğuk yaşamakla sensiz yaşamak arasında hiçbir fark yok çünkü. Bu içimi yaktı biraz. İçim yanarken fark ettim ki, sen gelene kadar yanmakla seniz yaşamak arasında da bir fark yok. Bu yüzden sadece düşünmek istedim. Diktim gözlerimi tavana, ömrümden geri sayıp başladım düşünmeye. En büyük hatayı "doğarak" yapan insanlardan mıyım acaba diye düşünürken teyze oğlu gor gor gor horlamaya başladı. Piçin evladı uyumadan önce sessize alsa kendisini uykuya dalacağım tam o esnada. Yataktan sıçrayarak başımı kaldırdığımda yanımda olmadığını görmek, sana alışmanın getirdiği milyon güzelliğin içindeki tek kötü şey olabilir. Aslında doğarak iyi yapmışım bence. Başka türlü nasıl rastlardım ki sana? Başka türlü nasıl bu kadar mutlu yaşayabilirdim şu ömrümü?
Mucizeye bak! Sevgilim lütfen itiraz etme. Mucizesin sen işte. Hayatıma girdiğin günden sensiz uyandığım bu sabaha kadar olduğu gibi, yine mutlu uyudum, yine mutlu uyandım. Bana kendimi düşünürken bile mutlu hissettirmen çok saçma değil mi? Sırf bunun içindir ki; ben senin hasretinle her saniye başa çıkmak için gururla mücadele edeceğim. Bil istedim.
Konumuza dönecek olursak; hayvan gibi horladı bütün gece it oğlu it.
Tam "en büyük hatayı doğarak mı yaptım acaba?" diye düşünürken...
Şu saatte ise bu konuda aklımdan geçen şey, bebek aklıyla ne kadar isabetli kararlar verebiliyoruz ki sperm aklıyla verelim? diye sorguya devam etmek.
Çünkü sen yokken, hayatı daha da sorgular oldum sevgilim. Tüm bunların haricinde kişisel sorgulamamın temelinde yatan doğum aşamasına gelecek olursak, bunu ayrıntılarıyla yazamıyor olmamın, anamın babamın özel hayatına saygı olduğunun altını çizmek isterim.
Senin ailenle tatil yapmak için yolda olduğun vakitler, yani aramıza 803 km yol dizilirken uyuyamadığım o gece, yok olmayı düşündüm sevgilim. "Yok olmak, böyle bir şey olmalı." dedim içimden. Sen yokken bende yokum. Çünkü öyle hissettim. Kalbim yok. Nefesim yok. Tenim yok. Yer çekimi yok. Hava yok. Sıcak, soğuk, ışık, renk, ses... hiçbiri yok. Endişe var, biraz üzüntü, biraz da korku... Sen yoksun çünkü. Uzaktasın... Ne çirkin bir kelimeymiş uzak...
Velhasıl;
Aramızda 803 km mesafe ve götümde atan üç buçukluk bir korku var.
Bana kaybetmeyi yeninden hatırlattığın için seni çok seviyorum sevgilim.
Sen yoksun ya, ben artık kaybedecek bir şeyi olduğunu bilen biriyim. Ve bundan korkan... Ki sana yemin ederim; bu çok iyi bir şey. İçinde var olduğun her şey gibi...
Düşünsene! Sen bir süre bu şehirde değilsin ve bundan iyi bir şeyler çıkarmama sebep olabiliyorsun. Te Allahım ya!
Sonra "Mister neden aşık?"
Comments