Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, buradan çok uzaklarda bir genç yaşarmış . Adı Tevfik imiş.
Günlerden bir gün Tevfik ile sevgilisinin arası açılmış. Namusu kirlendiği için kardeşinin kafasına kurşun sıktığı günün 10. yıl dönümüymüş. Çünkü Tanzanya, töreleri olan gelenekçi bir ülkeymiş ve Tevfik de Tanzanyalılığıyla övünen biriymiş. Buna rağmen; kadının namusu kirlenince kafasına kurşun sıkma örfü olan bir toplumda namusunu temizleyen bir gencin hapis yatmasına pek anlam veremiyor imiş. Olsunmuş. Namus her şeyden önemliymiş. Özellikle kadının amı etrafında kümelenmiş namus argümanları her şeyden önemliymiş. Sonuç olarak kuku, kız kardeşinin kukusu olsa da namus Tefo ve ailesinin diğer üyelerinin imiş. Tefo da namusu temizlemiş, bitmiş, gitmiş.
Kardeşinin ölüm yıl dönümünü usulca kutlamak aynı zamanda manitası Şebo ile ayrılıklarının acısını çekmek için yanına bir kilo ay çekirdeği, bir şişe de Jack Daniels almış. 2001 yılında Tanzanya’da hükümet değiştiğinde bir şişe 100’lük Jack Daniels 68 Yeni Tanzanya Lirasına (YTL) denk geliyormuş . Elinde tuttuğu şişe bugün tam 349 YeTeLa imiş. Tefo önce şaşırmış, sonra da içinden "Canım iktidarım. Canım hükümetim. Allahtan Tanzanya’nın her köşesine duble yollar yaptılar da kafama diktiğim şu viskinin fiyatı umurumda değil." demiş.
Tefo yılda bir gün, bir akşam kendisine bir gün hediye edermiş. O da namusunu temizlediği günün yıl dönümü olurmuş. Yine şahsına hediye olarak aldığı çekirdek ve viskiyi tüketmek için kendisini Zanzibar’ın yüksek kenar mahallelerinin birinde, yolun kenarında bir arsada bulmuş. Rüzgarın hafifçe estirdiği serin bir gece imiş… Hava yağsam mı yağmasam mı diye kararsız, Tefo'nun kafası daha da kel imiş. Çekirdekler tuzlu. Viski acı… Laf aramızda kalsın, kız kardeşini çok özlüyormuş. Bir de Şebnem’i…
Yakmış ateşi Tefo, başlamış çekirdek çitlemeye. Bu arada Tanzanya'nın Darüsselam şehrinde çekirdeğe "Çiğdem" derlermiş.
Şebnem Tefo'nun aşık olduğu kadın imiş. Zaman zaman gece uyanıp Şebnem'e sarılır ve "Ulan şimdi Şebo'nun kukusu kimin namusu acaba? Öyle yatıp kalkıyoruz foş foş sevişiyoruz ama…" diye düşünür imiş ve uykusu kaçarmış. Sonra "Tanzanya’nın bütün namuslarını ben mi temizleyeceğim, bana ne aq? Onu da Şebo'nun abisi amcası düşünsün. " diyerek kendini rahatlatır osura osura uykusuna dalarmış.
O gece önünde ağaçlarla serili bir orman manzarası olsun istermiş ama maalesef yüksek binaların inşa edildiği betonlardan oluşan bombok bir manzara varmış. Koskocaman bir bok manzarası. Bir şehrin hem altından, hem üstünden bu kadar bok geçmesi hayret vericiymiş tabii. "Önüm, arkam çirkin. Sağım solum leş. 18 milyon insanın bok içinde yaşamaya mahkum olduğu bir şehir burası." diye düşünmüş. MP3 çalarında Selma Hünel çalıyormuş bir yandan. Selma Hünel bir zamanlar Zanzibar gazinolarının kraliçesi imiş. Ramiz Dayının da yavuklusu... Tefo'nun en sevdiği şarkıcıymış Selma Hünel. En sevdiği şarkıda şu an çalan şarkı imiş. Şarkının ne dediğine takılmazmış hiç. Bir ihtimal daha mı varmış ne? Ölmek falanmış... Şebnem bir gün sormuş, neden bu şarkıyı sevdiğini. Tefo yanıtlamış "Selma yengemizin sesindeki o dinginliğin, eski zamanların o tınısı alıyor benden beni Şebo. Notalarla inip çıkan sesin, ense kökümden aşağı dökülen ılık süt hissine bırakıyorum kendimi."
Sevdiği kadın Şebo, Tefo'nun çok sevdiği dayısı Ramiz'in kumpas ve dolandırıcılık şebekesi olan şirketinde çalışıyorlamış. Şebo'nun rakip şirketlerden ve Ramiz dayının baş düşmanı Kenan Birkan ile kumpas ve işbirliği yaptığı ortaya çıkınca ceza olarak Şebo'nun kafasına sıkılmasına karar verilmiş. Tefo izin gününde Şebo'ya bir mektup ile vede etmeye karar vermiş. Çıkartmış kağıdı ve kalemi, başlamış yazmaya;
"Benim adım Tevfik. Sevenlerim Tefo der bana. Ali abim, Ömer abim, Ramiz dayı ve sen Şebom... sizler benim sevdiklerimsiniz. Annem de severdi beni. Kardeşimin kafasına sıkmak için elime silahı tutuşturduğu gün sarılmasından anlamıştım. Bu mahallede doğmuştum. Bir Sonbahar günü. Fakir ama namuslu bir ailenin, evlatlarının telef olmasından hiç gocunmadığı bir ırkın, sinekler ve kurbağalar gibi durmadan üreyen kalabalık ailelerinden birinin çocuğuydum ben. Sonra annem ve babam tarafından katil olduruldum. Sonra Ramiz dayı tarafından bir daha katil olduruldum. Ali abi tarafından bir daha, Ömer mi Ezel mi kim olduğunu bir türlü anlayamadığım bir abim tarafından bir kezlerce defa daha… Yeni görevim de senin kafana sıkıp bize ihanetinin cezasını kesmek. Hayırlısı bakalım. Benim başka planlarım var.
Aslında her sene bugün, geçmişimin muhasebesini yapmak üzere buraya gelirdim ama sıkıldım ben Şebo. Aşk hayatımı siktin attın. Bir bizimle bir düşmanlarımızla oynuyorsun… Evde ütü masam yok. Eren’i öldürmek zorunda olduğum için mutsuz olacakken aklıma kardeşimi öldürdüğüm için bundan daha mutsuz olmaya hakkımın olmayacağı geliyor. İnsan acısını, başka bir acıya ihanet ettiğini hissederek yaşamamalı. Depresyon sebebi… Zaten bir sürü depresyon ilacını piyasadan kaldırmışlar… ilaç kalkınca depresyonda ortadan kalksa hayat ne güzel olurdu. Artık kimse kanser olmayacak çünkü kanser ilaçlarını ortadan kaldırdık deseler de biraz sevinsem. Zaten cam kenarındaki menekşe solmuş. Rüyalarımda balkondaki fesleğenlerle saksıdaki menekşeler birbirine saldırıyor. İnsan neden saksıya çiçek eker ki? Dünya da 148.600.000 kilometrekare toprak var. Saksıda iki avuç toprakta çiçek yetiştirmek niye, sırf çiçek yetişebilen bir şey diye?
İşte bunca dertle yatıp kalkıyorum uzun zamandır. Seninle yatıp kalkamıyorum çünkü sen düşmanlarımıza sattın bizi. Biz derken, Ramiz dayının hayatımızın ilk bölümünde dediği “İhanet onları ayırdı, intikam birleştirecek.” dediği bizden bahsediyorum. Ben bu mevzuya asker olarak, emir eri olarak, piyon olarak hatta tasması Ramiz dayı, Ezel ve Ali’nin elinde bir köpek olarak dahil oluyorum. Ve Şebom, benim ballı kaymağım, sen bize ihanet ediyorsun. Biliyorsun; Ezel bizi takıma kattığında ona da Eyşan’ın ihanet ettiğini söylemişti. İntikam alacağım falan dedi. Ona o gün deseydim ki “Abi siktiret sana karı mı yok?” bunca büyük dertleri bela etmezdim kendime. Ama gel gör ki tiksinmiştim klişelerden. Ali abinin Bahar aşkı, Ezel’in Eyşan aşkı, Ramiz dayının Selma Yenge aşkı derken bir gün “Ulan yeter, imkansız aşklarınızı alın, siktirin gidin lan buradan.” diyerek çıkışmamak için kendimi zor tutuyorum Şebom.
Burada sessizce çekirdek çitleyerek, viskimi yudumlayarak gerçek aşkı hatırlamak istiyorum. Eskiden insanlar nasıl aşık oluyordu birbirine? İnsanların herhangi bir şeyden nefret etmeden yaşayabildiği zamanlardan bahsediyorum. Ramiz dayı, Kenan Birkan ve Selma Hünel üçgeninde en masum olan Kenan’ın nasıl canavar, tecavüzcü bir katil olduğunu düşündüm de… Aşk insanı o zamanlarda bile kendinden daha başka bir canavara dönüştürebiliyormuş demek ki... Galiba eskiden de aşk para, ün, şan, mekan, hediye etrafında şekillenebiliyormuş. Yoksa bakışmaların öpüşmelerin elleşmelerin aynılığından şüphem yok. Ama yine de çirkin aşklar daha azdır o günlerde. Güzel aşklarla yüreğini dolduranlar da 1956 Chevrolet İmpalalarına binip gittiler bu dünyadan. Bize böyle kirli, paslı kalplerle sevmek, sevişmek kaldı.
Ben nefret etmeyi sevmiyorum Şebo. Ali abi düşmanımdı ama kankam oldu mesela. Kız kardeşimin kafasına mermiyi sıkmış olmam ondan nefret ettiğim anlamına da gelmiyordu. Oysa Ezel eşekliğinden ve cehaletinden olsa gerek, sevgiyle değil de nefretle sıcak tutuyor kalbini. Ramiz dayı da hastalıklı bir öfkeyi büyüterek önüne geleni tokatlıyor. Ali abi durur mu hiç; fakirliğini, dışlanmışlığını, örselenmişlik ve öbürsüleştirilmişliğini nefrete yem edip, alıyor kerpeteni eline. Çünkü herkes gibi nefreti sadece kendilerine has, matah bir şey sanıyorlar.
Çünkü kalpleri çirkin. Çirkiniz biz. İğrenç birer götüz hepimiz. Yeşil vadide bir parça toprağımız olsun diye birbirine saldıran fırsatçı, zavallı, parazit sürüsüyüz hepimiz. Her şey bize göre yanlış. Bizim istediğimiz gibi düzeltilmeli. Ama düzeltmek için götümüzü kıpırdatmamalıyız. Alayımız tırrık çok afedersin. Bizden başka herkes o kadar yanlış, öyle hatalı ki... Bütün o ötekiler dediklerimiz, onlar dediklerimiz, o kadar haksızlar ki hepsinden nefret etmeliyiz. Zamanımız kısıtlı olmasa sorun değil ama senaryoyu biliyorum. Düşmanlarına ısrarla sevgi saçmaya çalışan ben, bir şeylerin üstesinden nefrete nazaran severek daha kolay gelineceğine inanan ben, Tevfik Zaim... düşmanımın çok sevdiğim oğlu tarafından mermi manyağı olarak öldürteceğim kendimi birazdan. O dizide nefretle oraya buraya kan kusan onca adamdan önce ben öleceğim. Nefret değil sevgi öldürecek beni. Karanlık kalpli insanların, yıllarca biriktirdiği nefretle ve tam da sevmek kazanacak derken…
Tabii hepsinin paşa gönülleri sağ olsun. Aman onların nefretine zeval gelmesin. Öfkelerinin karnı tok, sırtı pek, götü tek delik olsun.
Oysa zehir bir kez yayılmaya başlarsa vücuttan atılması o kadar zor olur. Herkes akıttığı zehrin peşinden gidip, en temizi benim ki diyor ve milleti de kustuğu zehrin arkasından sürüklüyor. Çünkü mütemadiyen ve dibine kadar onlar haklı elbette. Geri kalan ötekiler ölsün… ne olacak be Şebom?
Zanzibar büyük şehir. Zanzibar kalabalık şehir. Bu çağ, kötülüğün egemen olduğu bir çağ. Bu çağ, kötülüğün normalleştiği, kabul edildiği bir çağ. O yüzden Tanzanya’da sevebilmek pek kolay değil.
Buradan dönüp arkama baksam yoksulluğun, işsizliğin, yokluğun ağırlığı altında kalırım. Önüme baksam fırsatçılığın, rantın, lüksün ağırlığı altında… Her iki tarafın ortak noktaları ne biliyor musun Şebo? Mutsuzluk ve nefret. Nefret mutsuzluğu, mutsuzluk nefreti doğurursa bu ikilinin insan ruhunu esir alması kaçınılmazdır.
Arkamdaki mahallenin bazı evlerinin babaları, önümdeki mahallenin beton bloklardan oluşan evlerini yaparken yüksekten toprağa düşüp ölmüş. Belki böyle başlamıştır fakirlerin zenginlere olan nefreti. Haklılık payları da vardır. Çünkü Tanzanya'da yazılmamış bir kuraldır bu; fakir ölene kadar çalışsın ki zengin yaşasın. Bunca nefretin arasında eceliyle ölmek de lüks bir hayat yaşandığının göstergesi olabilir. Çünkü insan hayatının değeri, Amerikan dolarının endeksinden önemli değildir. O yüzden özellikle bu şehirde bilinir ki; İnsanlar ölecek. Depremde ölecek, kaldırıma fırlayan bir arabanın altında kalıp ölecek, Üst geçidin üstünde ya da altında tinercinin birinin bıçağıyla ölecek, mutluluktan havaya sıkılan bir kurşunun bir yerlerden sekip saplanmasıyla ölecek… Çocukları, kadınları, hayvanları, ağaçları ölecek bu şehrin… Çünkü bu ülkede herhangi birinin gösteriş yapabileceği telefonu, cüzdanı, arabası, ayakkabısı, çantası, yemek yediği yer, yemek masası, yatak odası, makyajı, aynadaki yüzünün fotoğrafı, elinin, bacağının fotğrafı ve hatta meme çatalının fotoğrafı, üstünde taşıdıklarıyla birlikte tepsisi, oturma odası falan gibi şeyler, insanı sevmekten daha önemli.
İşte bu yüzden, kardeşimin ölüm yıl dönümünde bu hayata bir mola veririm ben. Bütün bu olan biteni anlamaya çalışırım. Buraya çömer, soluklanırım biraz. Kedilere, yapraklara, bulutlara, kuşlara anlatırım sevgiyi. Yorgunluğumu anlatırım.
Çünkü size anlatamıyorum. Size diyorum. Ali abi, Ramiz Dayı, Kenan Birkan, Cengiz, Sen Şebom sen ve Ezel'mi Ömer mi ne sikimse ona....
Akıl verenler, emir verenler, göt verenler, her şeyi herkesten iyi yapanlar, her konuda haklı olanlar, her konuda fikri olanlar, tek çözümün kendi doğrusu olduğuna emin olanlar, baylar, bayanlar, Allahın belaları size sesleniyorum; Yoruldum.
Haklılığınızdan, bildiklerinizden, anlattıklarınızdan, kavganızdan, savaşınızdan, kalbinize sığmayıp, sesinizden, gözlerinizden taşan nefretten, aşkınızdan, sevginizden sikişinizden sokuşunuzdan çok yoruldum. Siz yorulmadınız mı?
Şebnem ben öleyim de soluklanayım biraz. Sen Selma Hünel dinle. Kenan ve Ramiz sevsinler birbirini. Cengiz ve Ezel de... Temmuz ve Ali abi de birbirlerini sevmeye çalışsınlar. Sonra gelin hep birlikte, çekirdek yiyelim.
Kalemi ve kağıdı cebine koyan Tefo silahı kafasına dayayıp tetiği çekmiş. Aniden kar bastırmış. Mahalleye kentsel dönüşüm gelmiş. Tefonun cesedinin üzerinde kar varken dozerler arsaya girmiş temeli kazmışlar. Tefo'nun ölüsü bulunamamış.
Tanzanya iyiliğin kötülüğe, sevginin de nefrete kaybettiği bir ülkeymiş sevgili okur. Herkesin her şeyden nefret ettiği, gerçek islamın ne olduğunu bilmeyen ama gerçek insanlığın esamesinin okunmadığı her ülkenin kaderini yaşayan Tanzanya'da bu masal da böyle bitmiş.
Tefo'nun sen sevdiği şarkı.
Commentaires